İnsanlar arasında huzurun ve barışın temel unsuru olan sevgi, İslam’da iman konusudur. Sevmek inanmanın doğal bir sonucudur. İnanan insan demek, aynı zamanda seven insan, gönlü sevgi dolu olan insan demektir.
Bütün sevgilerin başı, Allah (c.c.) sevgisidir. Allah (c.c.) sevgisi aynı zamanda O’nun yarattıklarını da gereği gibi sevmeyi gerektirir. Ayette iman edenlerin Allah’a (c.c.) olan sevgilerinin her türlü sevgiden çok daha fazla olduğu bildirilmektedir.1
Her peygamberin öne çıkan bir vasfı vardır. Hz. Musa (a.s.) Kelimullah Allah’ın (c.c.) kendisine konuştuğu kimse, Hz. İsa (a.s.) Rûhullah Allah’ın (c.c.) rûh üflediği babasız peygamber olmakla tanınmıştır. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) ise Habibulllah Allah’ın (c.c.) en çok sevdiği kimse sıfatıyla öne çıkmıştır. Bu konuyla alakalı olarak Peygamber Efendimiz (s.a.v.); “Dikkat ediniz, ben Habibullah’ım…”2 buyurmuştur. Sevgi çift yönlü olup seven ile sevilen arasında özel bir bağdır. Dolayısı ile bu hadis-i şerif aynı zamanda Allah’ı (c.c.) en çok seven kimsenin Rasûlullah (s.a.v.) olduğuna da işaret etmektedir. Hz. Peygamber (s.a.v.) bütün hayatını Allah (c.c.) sevgisi ve bu sevginin gereği olan fedakârlıkla geçirmiştir. Vefat zamanını da sevdiği Rabbi’ne kavuşma heyecanı ile karşılayarak şöyle söylemiştir: “Allah’ım Beni Refîk-ı A’la’ya (en yüce Dost’a) kavuştur!”3
İman sahibi kimse, sevgisini nasıl kullanacağını bilen kimsedir. Bu manada kimi ve neyi, nasıl ve ne kadar seveceği hususunda Peygamber Efendimiz (s.a.v.), makbul bir sevginin yolunu insanlara göstermiştir.4 Buna göre mü’min en çok Allah’ı (c.c.), sonra Peygamberimiz’i (s.a.v.) sever. Diğer sevgiler bu iki sevginin altında yer alır. Yine bu bağlamda Peygamber Efendimiz (s.a.v.) din kardeşimizi sevmemizi, din kardeşimize olan sevgimizi dile getirmemizi, sevdiğimiz kişiyi ise ölçülü severek aşırılıktan uzak durmamızı nasihat etmiştir.
Sevgi kuru bir iddia değildir. Seven sevdiğinin yolundan gider. Bu manada Allah’ı (c.c.) sevdiğimizin göstergesi, Peygamber Efendimiz’e (s.a.v.) uymaktır, sünnetlerini yapmaktır. Dini onun gibi yaşamaktır. Yaşantımızı onun hayatına uygun hale getirdiğimiz sürece Allah (c.c.) da bizi sever. Bu konu ile ilgili olarak ayet-i kerimede şöyle buyrulmaktadır: “Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun, işte o zaman Allah da sizi sever ve günahlarınızı affeder. Şüphesiz Allah çok bağışlayan, koruyup gözetendir.”5 Bu ayet ayrıca sevmek konusunda Rasûlullah’ı (s.a.v.) örnek almamıza da işaret etmektedir.
Her insan doğal olarak sevgi duygusuna sahiptir. Ö? nemli olan bu sevgisini nasıl kullandığıdır. Bu hususta Rasûlullah (s.a.v.) sevdiğimiz bir şeyi Allah (c.c.) için sevmemiz gerektiğini vurgulayarak “Allah için sevmek ve Allah için buğzetmek imandandır.”6 buyurmuştur. Allah’ın (c.c.) sevgisine layık olan her şey bizim için bir sevgi ölçüsüdür. Yine Allah’ın (c.c.) hoşnut olmadığı her şey de yergiyi hak eder. Dinimiz birbirini Allah (c.c.) için seven ve bu sevginin gereği olarak bir araya gelen insanları övmektedir. Toplum ilişkilerini de Allah (c.c.) sevgisine dayalı oluşturmamızı istemektedir. Bu sevgi bencillikten uzak olmalı, çıkar ve menfaate dayanmamalıdır. İnsanların bizim yanımızdaki değeri, İslam’ın öğütlediği hayat tarzına göre, yani takvasına göre olmalıdır. Hadiste haber verildiği gibi birbirini Allah (c.c.) için seven ve Allah (c.c.) için buluşanlar, Allah’ın (c.c.) sevgisini hak ederler.7 Hatta kıyamet gününde herkesin zor durumda kaldığı zamanlarda, onlar misafir olarak ağırlanacak, arşın gölgesinde olacaklardır. 8
Rasûlullah (s.a.v.) bütün inananları sevmiştir. Bu kimseler bütün çağlardaki Müslümanları kapsamaktadır. Allah Teala (c.c.) onun bir annenin yavrusuna olan düşkünlüğünden daha çok ümmetine düşkün oluşunu şu ayetle anlatmaktadır: ‘Ant olsun size kendinizden öyle bir Peygamber gelmiştir ki sizin sıkıntıya uğramanız ona çok ağır gelir. O, size çok düşkün, müminlere karşı çok şefkatlidir, merhametlidir.’9 Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) izini takip eden herkes, onun gibi bütün Müslümanlara sevgi ve şefkatle bakar. Müslüman kardeşlerinin sıkıntıya uğraması onu ilgilendirir ve çözüm bulmaya çalışır. En azından onlar için dua eder. Müslüman kardeşlerimiz derken, bunun içine önce aile bireylerimizin, arkadaşlarımızın, komşularımızın dâhil olduğunu unutmamız gerekir.
Rasûlullah’ın (s.a.v.) sevgisi sadece insanlarla sınırlı değildi. Hayvanlar, bitkiler ve cansız varlıkları da severdi. Mesela Medine’deki Uhud dağı için; “Uhud öyle bir dağdır ki o bizi sever biz de Uhud’u severiz.”10 buyurmuştur.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) duamızda da sevgi istememizi öğütlemektedir. Çünkü el-Vedûd olan, yani çok seven ve sevilen Allah’tır (c.c.). Sevginin en güzelini, kalbimize sevgiyi yerleştiren sahibinden istemeliyiz ki O bizi kendi sevgisi ile zenginleştirsin. Bunun için Peygamber Efendimiz (s.a.v.) gibi sık sık şöyle dua etmeliyiz: “Allah’ım! Senden sevgini, seni sevenlerin sevgisini ve senin sevgine ulaştıracak ameli talep ediyorum. Allah’ım! Senin sevgini bana nefsimden, ailemden, malımdan ve soğuk sudan daha sevgili kıl!”11
Allah (c.c.) ve Rasûlü’nden sonra sevgi ve saygı gösterilecek kişiler annelerimiz ve babalarımızdır. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) annesi bakıma muhtaç olan sahabiye, annesine bakması için cihada katılma izni vermemiştir.12 Baba için de “Baban cennete gidişin orta kapısıdır, onu muhafaza etmek ya da yok etmek senin elindedir.”13 buyurarak bakıma muhtaç anne babanın rızasını kazanmayı cihat etmekten daha üstün tutmuştur. Yine Peygamber Efendimiz (s.a.v.) Hudeybiye senesi umre için Mekke’ye giderken annesinin Ebvâ köyünde bulunan kabrine uğradı. Kabrini mübarek elleriyle düzeltti ve ağlamaya başladı. Onun ağladığını gören Müslümanlar da ağladılar. Daha sonra niçin böyle yaptığını soranlara sevgili Peygamberimiz (s.a.v.); “Annemin bana olan şefkat ve merhametini hatırladım da onun için ağladım.”14 buyurmuştur.
1. Bakara suresi, 165. ayet.
2. Tirmizi, Menakıb, 1, No: 3616
3. Buhari, Megâzî, 84.
4. Tirmizi, Birr 15,59; Müslim, İman 93; Tirmizi, Zühd 54.
5. Âl-i İmrân suresi, 31. ayet..
6. Buhari, İman, 1.
7. Müsned, IV, 386; V, 229, 233.
8. Tirmizî, Zühd, 53
9. Tevbe suresi, 128. ayet.
10. Müslim, Hac, 504.
11. Tirmizî, Deavât, 72.
12. Buhari, Kitabü’l-Edeb, No: 5975.
13. Tirmizî, Birr ve Sıla, III, 350.
14. Müslim, Cenâiz, 105, 108.