İslam’da Erdemli İnsan Yetiştirmek

Eğitim ve öğretimin en önemli amacı topluma, faydalı, kendisinden emin olunan, güvenilir ve erdemli bireyler yetiştirmektir. Daha önce de belirttiğimiz gibi bilgi, başlı başına insanı yücelten bir faktör değildir. İnsanın, erdemli ve güzel ahlaklı olmasını sağlayan bilgi gerçek bir bilgidir. Bu duruma dikkatlerimizi çekmek isteyen Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır: “Yalnız şu iki kişiye gıpta edilir: Allah (c.c.) tarafından kendisine mal verilip de bu malı hak yolunda harcayıp tüketen kimse, Allah’ın (c.c.) kendisine verdiği ilimle yerli yerince hükmeden ve onu başkalarına da öğreten kimse.”28

Ayrıca “Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim”29 buyuran Peygamber Efendimiz (s.a.v.); “Kim bir ilim öğretirse onunla amel eden gibi ecir alır, amel sahibinin ecrinden de hiçbir şey eksilmez”30 buyurarak bizleri de erdemli insanlar yetiştirme konusunda teşvik etmektedir.

Yine “Ya ilim öğreten, ya öğrenen ya da dinleyen ol dördüncüsü olma helak olursun”31 buyuran Peygamber Efendimiz (s.a.v.) ilme ve ilim adamlarına düşmanlık etmeyi helak olma sebebi olarak göstermektedir

İlim meclislerine uğrayıp buralardan istifade edemeyen kişilerin de durumu yukarıdaki anlatılan nasipsiz kişiden farklı değildir. Bu durumu Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şu sözleri ile açıklamaktadır: “İlim meclisinde oturup hikmetli şeyleri dinleyeni sonra da arkadaşından duyduğu şeylerin kötülerini nakleden kişinin hali şuna benzer:

Bir kişi çobana gelir ve:

“Ey çoban, bana süründen kesmem için bir koyun ver” der. Çoban da:

“Git, en iyisini kulağından tut getir!” der.

O kişi gider, koca sürünün içinden köpeğin kulağını tutar.”32

Erdemli, faziletli bir fert olmanın yolu faydalı bilgiyi öğrenip o bilgiyi davranışa dökmekten geçmektedir. Aksi taktirde bilgi, kişiye yük olmaktan başka bir işe yaramaz. Bu sebeple insanlığa faydalı bilgileri edinip onunla yine insanlığa hizmet etmek bilinçli bir müslümanın öncelikli hedefleri arasında olmalıdır.

Peygamber Efendimiz (s.a.v.), gönderilmiş olduğu bu cahil toplumu eğitirken elbette ki bazı metotları uygulayarak başarıya ulaşmıştır. Bu eğitim metotlarını kısaca şu şekilde sıralayabiliriz:

a) Rencide Etmemek

İnsanoğlu dünya hayatında her zaman doğru yollardan gidemeyebilir. Yolunu şaşırdığında ise bir yol göstericiye, hatasını düzeltecek birisine ihtiyaç duyar. Bu durumda da karşısındaki insandan anlayış bekler.

Dolayısıyla asıl mesele, bu insanlık durumunun bilincinde olmak ve hata yapan kardeşimizin, dostumuzun veya tanımadığımız herhangi bir insanın onurunu kırmadan yanlışları düzeltme gayreti içerisinde olmaktır. Böyle bir hassasiyet, en az, hata ve kusurları düzeltmek kadar önemlidir. Unutmayalım ki bunun aksine yapılacak rencide edici davranışlar, geride kırık kalplerden başka bir şey bırakmaz. Hata düzeltilemediği gibi bir de kaybedilmiş insan kalır elimizde.

b) Hataları Yüze Vurmamak

Yapılan hatayı kabul etmek bir olgunluktur fakat her insandan, her ortamda, her durumda ve her zaman hatasını kabullenmek gibi bir olgunluk beklemek de pek doğru değildir. Her işin genel bir usulü ve yolu varsa hata ve kusurları anlatıp düzeltmenin ince ve hassas bir usulü, yolu vardır. Çünkü insanların mizaç ve karakterleri çeşit çeşit ve ince kıvrımlarla doludur. Bu da yanlış ve eksiklikleri anlatmanın, inceliklerle dolu bir iş olduğu anlamına gelir. Genel olarak insanlara “Senin şöyle bir hatan var” demek yerine, hata her ne ise onu kişiselleştirmeden söylemek, bu inceliklerden biridir. Bu incelikleri, Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) davranışlarında, en güzel şekilleriyle görüyoruz. O, bir hatayı düzelteceği zaman, hatayı sahibine yüklemek yerine, üstü kapalı bir şekilde, yapılan davranışın yanlış olduğunu ifade ederdi.

Bu şekilde, Peygamber Efendimiz (s.a.v.), “Bana ne oluyor ki?” ifadesiyle bir anlamda, “Acaba hata bende mi, ben mi yanlış görüyorum.” buyuruyor; karşı tarafa en küçük bir eziyet ve sıkıntı vermeden, onların gönüllerini kırmadan, onurlarını incitmeden ve onları mahcup etmeden yanlış davranışları ve kusurları düzeltiyordu. Bu da engin bir incelik ve tevazuun örneğidir. Aynı zamanda burada Peygamber Efendimiz (s.a.v.) iletişimle ilgili çok güzel bir yöntem olan Ben dili’ni de göstererek bizlere örneklik teşkil etmiş bulunmaktadır. Çünkü sen dili doğası gereği karşımızdakini yargılayan ve durumu yorumlayan mesajlar taşıyabilmektedir. Bu tip yargılayıcı tutumlar karşısında bulunan her yetişkin ise artık söylediklerimizi dinlemekten ziyade savunma psikolojisi içerisine girmiş bulunmaktadır.

Dolayısıyla etkin iletişim kurmak için sen dili ithamlarının yerine, ben dili düşüncelerinin ve duygularının kullanımı büyük önem arz etmektedir. Ben dili kullanıldığında karşımızdaki insana durum ya da davranışla ilgili yargısız ve yorumsuz mesajlar iletmiş oluruz. Bununla beraber ben dili karşımızdaki kişinin davranışının bizim üzerimizdeki etkisini içerir: “Ben bu davranışından dolayı üzüldüm, kendimi kötü hissettim.” dediğimizde bizi dinleyen kişi yargılamaya geçmeyecek, bizimle empati kurmaya çalışacaktır.

c) Muhataba Alternatif Göstermek

Şayet bir kimseye bir davranışı yapmamasını öğütlüyorsak, yapmaması gereken o davranışın yerine yapması gereken şeyleri de göstermek doğru ve faydalı bir üslup olacaktır. Zira kimi zaman bazı insanlar doğruyu göremediklerinden dolayı çıkmazlara düşerek hatalı yollara sapabilirler. Bu durumdaki insanlara alternatif yollar göstermek, karanlık dehlizlerde kaybolmuş kişilere ışık tutmak kadar etkili ve yararlıdır.

Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) ashabına, yanlış ve kötü davranışların yerine alternatifler göstererek onlara, doğru olanı öğretmesiyle ilgili en güzel örneklerinden birini Râfî? bin Amr (r.a.) şöyle anlatmaktadır:

Ben çocukken Ensar’ın hurma ağaçlarını taşlardım. Bu sebeple beni tutup Peygamber Efendimiz’e (s.a.v.) götürdüler.

Allah Resulü (s.a.v.) bana “Yavrucuğum! Hurma ağaçlarını niçin taşlıyorsun?” diye sordu. Ben “Ya Resûlallah! Açtım yemek için taşladım.” dedim. Fahr-i Kâinat Efendimiz “Bir daha taşlama! Altlarına düşenlerden al, ye!” buyurdu ve başımı sıvazladı. Daha sonra da “Allah’ım! Onun karnını doyur.” diye bana dua etti.33

d) Hata Yapana Akli ve Mantıki İzahlarda bulunmak

Kişiye akli ve mantıki yollarla açıklamalarda bulunmak, onu hatasından dönmeye sevk etmenin etkili yollarından biridir. Yasak olan şeyin yasaklanma hikmetini anlatmak, çirkin ve kötü olan şeyin de neden öyle olduğunu açıklamak bu yönde girişimlerdir. Dolayısıyla “Bunu böyle yapma!” demektense “Bunu şu sebeplerden dolayı böyle yapmaman daha doğru olur” demek, her zaman için daha etkili bir üsluptur.

e) Yapılan Hataya Düşman Olmak

Hataların düzeltilmesiyle ilgili dikkat edilmesi gereken önemli bir husus da hata karşısında ne yapmak istediğimizin tam olarak farkında olmaktır. Umumiyetle bu durumda istediğimiz şey, hatayı düzeltmek, telafi etmek ve ortadan kaldırmaktır. Fakat bu konuda bazen yanlışlar yapabiliyoruz. Bu yanlışlardan biri de hatayı ortadan kaldırmak yerine hata yapanı ortadan kaldırmaya çalışmaktır. Yani hata ile o hatayı yapan kişiyi aynileştiriyoruz ve hedef tahtamıza hata işleyen adamı yerleştiriyor, onu ezmeye çalışıyoruz. Mesela bir devlet dairesindeki memur bir evrakta hata yapıyor diyelim. Biz bu evraktaki hatayı düzeltmek yerine memuru işten atıyoruz. Hâlbuki hatalı bir davranış gördüğümüzde, hatayı yapanı düşman görmek yerine, yapılan hataya düşman olmak en uygun ve doğru tavırdır.

Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) ashabından Ebu’d-Derda’nın (r.a.) başından geçen hadise bizim için bu konuda en anlamlı örneklerden biridir:

Ebu’d Derda (r.a.) bir gün hasbel kader günah işlemiş olan bir adama hakaretler eden bir topluluğa rastlar. Bu insanlara:

“Bu adam bir kuyuya düşmüş olsaydı siz onu çıkarmak istemeyecek miydiniz?” diye sorunca oradakiler:

“Elbette ki çıkarırdık.” diye cevap verirler. Bu cevap üzerine Ebu’d-Derda (r.a.): “Öyleyse bu adamcağıza hakarette bulunmayın, bilakis sizi bu günahı işlemekten uzak tutan Allah’a (c.c.) şükredin.” der. Oradakiler:

“Sen bu adama buğzetmiyor musun?”

diye sorduklarında ise cevabı çok manidardır:

“Ben onun ancak işlemiş olduğu günaha buğz ederim, o günahı terk ettikten sonra o yine benim kardeşimdir.” 34

28. Buhari, İlim, 15.
29. Muvatta, Hüsnü’l-Huluk, 8.
30. İbn-i Mace, Mukaddime, 20.
31. Darimi, İlim, 254. 32. İbn-i Mace, Zühd, 15. 33. İbn-i Mâce, Ticârât, 67. 34. İbn-i Asakir, El-Kenz, c.2, s.174.

Yorum yapın