İslam dininin kabul edilmesine kadar hemen hemen tüm toplumlarda kadına değer verilmiyordu. Kadınların sosyal hayatta hiçbir değeri yoktu. Kız çocukları hor görülüyor, bir ailede kız çocuğunun doğması bu aile için utanç vesilesi sayılıyordu. Kur’an-ı Kerim’in bir ayetinde “Onlardan birine kız müjdelendiği zaman öfkelenmiş olarak yüzü kapkara kesilir.”(Nahl suresi, 58. ayet.) buyrularak o dönemin yanlış zihniyetine dikkat çekilmiştir.
“Her kim ki kız çocuğunu yetişkinlik çağına gelinceye kadar büyütüp güzel terbiye ederse kıyamet günü o kimseyle ben (şehadet parmağıyla orta parmağını birleştirerek) böyle yan yana bulunacağız.” Müslim, Birr, 149.
İslamiyet kabul edilmeden önce Araplarda, bazı soylu aile kızları birtakım ayrıcalıklara sahip olsalar da genel anlayış olarak kadına değer verilmiyordu. Özellikle kabile savaşları kadınlar için büyük tehlike oluşturuyordu. Çünkü bu dönemde kadınlar savaş sonunda ganimet kabul edilirdi. Bu nedenle ileride kız çocuklarının kendilerine bir utanç kaygısı yaşatacağına inanan müşrik Araplar, kız çocuklarının doğumunu üzüntü verici bir olay sayardı. Hatta bazı kabileler bunu önlemek için kız çocuklarını diri diri toprağa gömerdi.
Ancak Kur’an-ı Kerim’de kız ve erkek çocuklarının Allah (c.c.) tarafından verildiğine işaret edilmektedir. Bu husus Kur’an-ı Kerim’de “Göklerin ve yerin mülkü Allah’ındır. Dilediğini yaratır; dilediğine kız çocukları, dilediğine de erkek çocukları bahşeder.”(Şûra suresi, 49. ayet.) buyrularak insanların çocuklar arasında ayrım yapmamalarına ve onları Allah’ın birer lütfu olarak görmelerine işaret edilir.
Peygamberimiz (s.a.v.) döneminde bazı ailelerde kızlar kendi istedikleriyle değil de babalarının istediği kişilerle zorla evlendiriliyordu. Babası tarafından zorla evlendirilen bir kızın durumunu Hz. Aişe (r.a.) şöyle anlatmaktadır:
Genç bir kız yanıma gelerek,
“Babam beni istemediğim hâlde kardeşinin oğluna verdi.” dedi.
Hz. Aişe, (r.a.),
“Peygamberimiz gelinceye kadar bekle.” dedi.
Hz. Aişe, Peygamberimiz (s.a.v.) gelince durumu ona anlattı. Bunun üzerine Allah Resulü, kızın babasını çağırttı ve ona yaptığının yanlış olduğunu, bu konudaki tercihi kızına bırakması gerektiğini söyledi. Babası da kararı kızına bıraktı.
Genç kız,
“Ey Allah’ın Resulü! Babamın yaptığına razıyım.” dedi ve ekledi,
“Aslında ben babaların evlilik konusunda kızlarına sormadan söz vermemeleri gerektiğini kadınlara öğretmek istedim.”(Afzalur Rahman, Siret Ansiklopedisi, C 2, s. 28.)
Peygamberimizin (s.a.v.) huzurunda yaşanan bu olay, kızların zorla evlendirilmemesi gerektiğini vurgulamaktadır. Peygamberimizin bu uygulamasından sonra o toplumdaki kadınlar, hayatlarının en önemli aşamalarından biri olan evlilik kararını vermede özgürlüklerini elde etmiştir.
İslam’la birlikte kadın sosyal hayatta ve çalışma hayatında da layık olduğu yeri elde etti. Resulullah zamanında kadınlar hem ev işlerinde hem de bağ, bahçe ve sanatkârlık işlerinde çalışırdı. İçlerinde ticaretle uğraşanlar olduğu gibi deri işleyen, dokumacılık yapan, yün eğiren, örgü ören, okuma yazma öğreten, hasta tedavi eden, şiir yazan ve güzel koku satan kadınlar da vardı. Örneğin Hz. Hatice (r.a.) ticaretle, Abdullah bin Mesud’un eşi Zeynep (r.a.) el sanatlarıyla uğraşırdı.(Abdurrahman Çetin, Peygamberimiz ve Toplum, s. 112 ve 113.) Rufeyde (r.a.), Ümmü Atiyye (r.a.) ve Ümmü Ümare (r.a.) gibi hanım sahabîler de hastaları tedavi ederlerdi.(Ahmet Ekşi, İslam Tıp Hukuku, s. 143.) Kadın bir eş, bir evlat ve her şeyden önemlisi bir annedir. Zira kadın denilince akla gelen ilk özelliği de onun anne olmasıdır. Peygamberimiz (s.a.v.) ailenin temel direği olan annelere ayrı bir değer vermiş, onlara gereken saygının ve sevginin gösterilmesini emretmiştir.