Yüce Allah, (c.c.) tüm varlığı yarattıktan sonra insanı yaratmış, ona saygı gösterilmesini ve değer verilmesini istemiştir. İslam dini sorumluluklar açısından kadın ve erkek arasında bir ayrım yapmamış, her ikisini de eşit tutmuştur. Kur’an-ı Kerim’de bu hususa şöyle işaret edilmiştir: “Biz, hakikaten insanoğlunu şan ve şeref sahibi kıldık. Onları (çeşitli nakil vasıtaları ile) karada ve denizde taşıdık, kendilerine güzel güzel rızıklar verdik, yine onları, yarattıklarımızın birçoğundan cidden üstün kıldık.”(İsrâ suresi, 70. ayet.) Bir başka ayette ise “Biz insanı en güzel biçimde yarattık.”(Tîn suresi, 4. ayet.) buyurarak kadın ve erkek ayrımı yapmadan bütün insanların aynı değere sahip olduğuna dikkat çekmiştir.
Allah (c.c.) katında insanın değeri maddi ve manevi sorumluluklarını yerine getirmesiyle ölçülür. Çünkü Kur’an insanın üstünlüğünü Allah (c.c.) korkusuyla açıklayarak şöyle buyurmuştur: “Ey insanlar! Doğrusu biz sizi bir erkekle bir kadından yarattık. Ve birbirinizle tanışmanız için sizi kavimlere ve kabilelere ayırdık. Muhakkak ki Allah yanında en değerli olanınız, O’ndan en çok korkanınızdır. Şüphesiz Allah bilendir, her şeyden haberdardır.”(Hucurât suresi, 13. ayet.) Bu durumda insanlar arasındaki üstünlüğün ölçüsü cinsiyet değil takvadır. Takva ise Allah’a (c.c.) karşı gelmekten korkmak, günahlardan sakınmak, O’nun razı olmadığı söz ve davranışlardan uzak durmaktır.
İnsanları kadın ve erkek olarak yaratan Allah (c.c.), toplumdaki konumlarına göre onları farklı özellik ve yeteneklerle donatmıştır. Örneğin aile kurumunu oluşturmaları için kadına annelik, erkeğe de babalık vasfını vermiştir. Öte yandan erkekler kuvvette, teşebbüs kabiliyetinde, cesarette; kadınlar ise şefkatte, hassasiyette, vefa ve sadakatte ayrıcalıklı yaratılmışlardır.
Erkeklerin güç ve kuvvet yönünden farklı yaratılmaları ile zorluklarla mücadele etme becerileri sebebiyle Yüce Allah (c.c.) ailenin geçimini temin etme, onların güvenliğini sağlama, onları koruma sorumluluğunu erkeğe vermiştir. Erkek bu görevlerini bazen bir baba, bazen bir eş, bazen de bir evlat olarak yerine getirir.
Hz. Peygamber (s.a.v.) hayatının her alanında olduğu gibi aile hayatında da bizlere örnek idi. O eşine sadık, aile bireylerine eşit davranan şefkatli bir baba idi. Kız erkek ayrımı yapmadan bütün çocuklarını sever ve onlarla ilgilenirdi. Aile içerisinde karşılaştığı olumsuz durumlara aile fertleriyle birlikte çözüm arardı. Ailesi için hiçbir fedakârlıktan kaçınmazdı. Onların dünya ve ahiret hayatında mutlu olmalarını isterdi.
Eşlerine karşı da son derece yumuşak huylu ve şakacı olan Peygamberimiz (s.a.v.) hanımlarıyla ilmî tartışmalar yapan, onlarla yarışan, eğlenen, onların isteklerini karşılayan örnek bir eş idi. Bir karar vereceği zaman eşlerine danışır, sevinç ve üzüntülerini önce onlarla paylaşırdı. Örneğin, kendisine ilk vahiy geldiğinde bu durumu önce eşi Hz. Hatice (r.a.) ile paylaşmıştı. Hudeybiye Antlaşması’ndan sonra sahabînden kurbanlarını kesmesini istemiş, sahabe biraz isteksiz davranınca üzülmüş, bu tavrını eşi Ümmü Seleme’nin (r.a.) yanına giderek onunla paylaşmış ve istişare etmişti.
Peygamberimiz (s.a.v.) vefalı bir eş, mütevazı ve sevecen bir baba, doğrularından asla taviz vermeyen kararlı bir şahsiyetti. O, aynı zamanda narin bir dede ve örnek bir akraba olarak bizlere de örnek olmuştur. Hz. Muhammed (s.a.v.) bir baba ve bir eş olmasının yanı sıra aynı zamanda bir peygamber, insanları eğiten bir öğretmen, toplumunu yöneten ve kararlar alan bir devlet başkanıydı. O toplum içinde üstlendiği bu görevleri bir arada yürütmesine rağmen hiçbir zaman görevini ihmal etmemiştir.