Zekat Ne Demektir? Nasıl ve Kime Verilir?

Zekât kelime olarak, “artma, çoğalma, arınma ve bereket” anlamlarına gelir. Dinî bir terim olarak ise zengin sayılan bir Müslüman’ın, Allah rızası için yılda bir kere malının belli bir miktarını yoksul Müslümanlara vermesi demektir. Zekât, mal ile yapılan farz bir ibadettir.

Zekât, Hz. Muhammed (s.a.v.)’in Mekke’den Medine’ye hicretinin ikinci yılında farz kılınmıştır. Kur’an-ı Kerim’de, zekâtla ilgili olarak şöyle buyrulmaktadır: “Namazı dosdoğru kılın, zekâtı verin. Kendiniz için her ne iyilik işlemiş olursanız, Allah katında onu bulursunuz. Şüphesiz Allah, bütün yaptıklarınızı görür.”(Bakara Suresi, 110. ayet)

Zekât, Allah’ın bize vermiş olduğu nimetlere karşılık bir şükür ifadesidir. Malın şükrü ancak zekât ve sadaka vermekle yerine getirilir. Zekât vermekle hem verdiği nimetler için Allah’a teşekkür görevimizi hem de içinde yaşadığımız topluma karşı insanlık görevlerimizi yerine getirmiş oluruz. Ayrıca bu yolla malımızın artmasını ve bereketlenmesini sağlamış oluruz. Bu durum Kur’an-ı Kerim’de şöyle ifade edilmiştir: “Mallarını Allah yolunda harcayanların durumu, yedi başak bitiren ve her başakta yüz tane bulunan bir tohum gibidir. Allah dilediğine kat kat verir…” (Bakara Suresi, 261. ayet)

Zekât verecek kişide aranan şartlar nelerdir?

• Müslüman olmak
• Akıllı olmak
• Ergenlik çağına girmiş olmak
• Zengin olmak

Zekât ibadetinin bireysel ve toplumsal faydaları nelerdir?

Zekât; toplumda yardımlaşma ve dayanışma anlayışını yaygınlaştırır. Zengin kimselerle yoksul kimseler arasında kıskançlık, kin ve düşmanlık duygularını giderir. Sevgi, dostluk, birlik ve beraberlik gelişir. Zekât, insanı bencillik ve cimrilikten uzaklaştırır. Kişide şefkat ve merhamet duygularının oluşmasını sağlar.

Nisap miktarı, dinen zengin sayılmanın ölçüsü veya servetin zekâtı gerektiren miktarı diyebiliriz. Bu miktar şöyledir: Gıda, giyim, eğitim, sağlık gibi temel ihtiyaçları dışında 85 gr altın veya bunun karşılığı para veya ticaret mallarına sahip bir kişi, zekât vermekle sorumludur.

Kişinin kullandığı araba, içinde oturduğu ev vb. eşyalar zekâta dâhil edilmez. Bir malın zekâta dâhil edilebilmesi için aranan genel özellik, onun ticari olarak kullanılıyor olmasıdır. Kişinin kullandığı altın/gümüş takılar zekâta dâhildir.

İslam dinine göre zekât verilecek mallar ve miktarları nelerdir?

Kimlere zekât veremeyiz?

Kişi bakmakla yükümlü olduğu eşine, çocuklarına, torunlarına, annesine, babasına, büyük annesine ve büyük babasına zekât veremez.

Zekât kimlere, nasıl verilir?

Zekâtın kimlere verilmesi gerektiği Kur’an-ı Kerim’de şöyle ifade edilmiştir: “Sadakalar (zekâtlar), Allah’tan bir farz olarak ancak fakirler, düşkünler(…), borçlular, (…) ve yolda kalmış yolcular içindir.” (Tevbe suresi, 60. ayet) Bu ayette geçen kişilerden birine veya birkaçına zekât verilebilir.

Zekât verirken bunun bir ibadet olduğu bilinmeli ve zekâta niyet edilmelidir. Zekâtın Allah rızası için verildiği kesinlikle unutulmamalıdır. Zekât olarak verilecek malın fakirin hakkı olduğu bilinmeli ve verdiğimiz kişiyi incitecek, minnet altında bırakacak davranışlardan kaçınılmalıdır.

Zekât verirken öncelikle yakın akrabalar tercih edilmelidir. Zekât verirken, gösteriş yapılmamalı, zekât verilen kişi incitilmemelidir. Yani zekât verdiğimiz para veya malı, verdiğimiz kişinin başına kakmamalıyız.

İslam dini toplumsal yardımlaşma ve dayanışmaya büyük önem vermiştir. Toplumda huzurlu yaşanabilmesi ve ekonomik dengenin sağlanabilmesi için Allah (c.c.) bazı ibadetlerle yardımlaşmayı Müslümanlara zorunlu tutmuştur. Bu ibadetlerden birisi de zekâttır.

Zekât, sözlükte temizlenme, bereket, artma, çoğalma anlamlarına gelir. Dinî bir terim olarak ise dinimizce zengin sayılan bir Müslümanın yılda bir kez malının belli bir miktarını ihtiyaç sahiplerine vermesidir. Yüce Allah (c.c.), zekât vermeyi akıllı, ergenlik çağına gelmiş ve dinen zengin Müslümanlara emretmiştir. Bu konuda ayetleriyle gerekli uyarılarda bulunmuştur. Bu ayetlerden birisi şöyledir: “Hâlbuki onlara dini Allah’a has kılarak ve hakka yönelen kimseler olarak O’na kulluk etmeleri, namazı kılmaları ve zekâtı vermeleri emredildi…” (Beyyine suresi, 5. ayet.) Yine başka bir ayette “Namazı dosdoğru kılın, zekâtı verin…” (Bakara suresi, 43. ayet.) buyurarak zekât vermeyi Müslümanlara farz kılınmıştır.

Temel ihtiyaçlarını karşılayıp borçlarını ödedikten sonra geriye kalan malı Nisâp miktarına ulaşan ve bir yıl boyunca bu miktarın altına düşmeyen kişi dinimizce zengin sayılır.

Nisâp miktarı, günlük olarak kullandığımız (evimiz, arabamız, elbiselerimiz, eşyalarımız gibi) temel şeylerin ve borçlarımızın dışında sahip olduğumuz altın, para, ticari ürün küçükbaş ve büyükbaş hayvan ile zirâi ürünlerde zekât verilmesi için tespit edilmiş en alt miktardır.

Zekât, verilip verilmemesi kişinin isteğine bırakılmış bir ibadet değildir. Fakirin hakkıdır ve zenginin yerine getirmesi gereken mecburi bir ibadettir. Dolayısıyla zenginlerin vermiş olduğu zekât, ihtiyaç sahiplerine aittir ve sadaka olarak algılanmamalı, emanetin sahibine verilmesi olarak görülmelidir. Bu konuyla ilgili Kur’an-ı Kerim’de Allah (c.c.), “Onların mallarında muhtaç ve yoksullar için bir hak vardır.” (Zâriyât suresi, 19. ayet.) buyurarak fakirlerin zenginin malında bir hakkı olduğunu açıklamıştır. Ayrıca Peygamberimiz (s.a.v.) müminlere mallarının azalmasından korkmamaları gerektiğini, “Zekât vermek, maldan hiçbir şey eksiltmez.” (Müslim, Birr, 69.) hadisi ile açıklamıştır. Bu konuyla ilgili Kur’an-ı Kerim’de “Allah, verilen zekâtları artırır…” (Bakara suresi, 276. ayet.) ayetiyle zekâtın ödenmesi durumunda malın bereketlenip verimli hâle geleceği bildirilmiştir.

Zekât verilirken dikkat edilmesi gereken bazı durumlar vardır. Öncelikle zekât verilirken niyet edilmesi gerekir. Zekât veren kimse, akraba ve komşuları içinde bulunan yoksullara öncelik tanımalıdır. Gerçekten fakir olan kimseyi iyi araştırmalıdır. Çevresinde ihtiyacı olan yoksa toplumdaki diğer kimselere yönelmelidir. Bu konuda peygamberimiz “Yoksula verilen sadaka bir; akrabaya verilen ise hem sadaka hem de sıla-i rahim olmak üzere iki sadaka sayılır.” (Nesâî, Zekât, 82; Tirmizî, Zekât, 26.) buyurmuştur. Bunların yanı sıra gösterişten uzak durulması ve malın iyisinden verilmesi istenmiştir. İnsanların kalbini kırmadan, nazikçe verilmesi de önemlidir.

Zekât ve sadaka vermenin bireysel ve toplumsal açıdan birçok faydası vardır. Müslümanı cimrilik, bencillik gibi kötü huy ve duygulardan kurtarmanın yanı sıra onun malını başkalarının haklarından temizler ve malını korur. İnsan Allah’a (c.c.) olan kulluk görevini yerine getirdiği için hem kendi mutlu olur hem de yoksullara yardım ettiği için toplumsal huzuru artırır. Zekât insana Allah’a (c.c.) şükretmeyi, öğretir, kişinin ahlakını güzelleştirir ve yardımlaşma duygusunu geliştirir. Dünyevi karşılık beklemeden sadece Allah (c.c.) rızası için yardım eden kimseler, paylaşma alışkanlığı kazanır. Diğer taraftan da yardımlaşma duygusu toplumun varlığını sağlıklı ve huzurlu bir şekilde sürdürebilmesi için büyük bir önem arz eder. Yardımlaşan toplumlarda toplumsal çatışma önlenir; toplumda barış ortamı sağlanır, zengin ve fakir arasında bir köprü oluşur. Bunun sonucunda güvenli bir ortam olur ve hırsızlık, kıskançlık gibi durumlar azalır.

Yardım etmek için zengin olmak gibi bir şart yoktur. Herkes kendi imkânları dâhilinde başkalarına yardım edebilir. Nitekim Kuran- Kerim’de, “O takva sahipleri ki bollukta da darlıkta da Allah için harcarlar, öfkelerini yutarlar ve insanları affederler. Allah da güzel davranışta bulunanları sever.” (Âl-i İmrân suresi, 134. ayet.) buyrulur. Ayrıca yüce Allah yardım eden, sadaka ve zekât veren kimseleri daha fazla nimetlendireceğini “Allah yolunda mallarını harcayanların örneği, yedi başak bitiren bir dane gibidir ki her başakta yüz dane vardır. Allah dilediğine kat kat fazlasını verir. Allah’ın lütfu geniştir, O her şeyi bilir.” (Bakara suresi, 261. ayet.) ayetiyle Müslümanlara bildirmiştir. Allah sadece dünyada karşılığını vermez, bu kimseleri ahirette de en güzel şekilde ödüllendirir.

Yorum yapın