Hadis, Peygamberimizin (s.a.v.) sözlerinin, fiillerinin (davranışları), onaylarının, ahlakının ve fiziksel özelliklerinin anlatıldığı metinlere denir. Sünnet, sözlükte “yol, gidişat, kanun, hayat tarzı” demektir.
Terim olarak ise sünnet, Peygamberimizin (s.a.v.) sözleri, davranışları ve sahabilerin yapmış olduğu olumlu davranışları onaylamasıdır. Sünnet kavlî, fiili ve takriri olmak üzere üç kısma ayrılır. Hz. Muhammed’in (s.a.v.) nasıl davranmamız gerektiği konusundaki bilgileri, kendi sözleriyle açıklamasına kavlî sünnet denir. Onun davranışlarının sahabiler7 tarafından anlatılmasına ise fiilî sünnet denir. Hz. Peygamber’in (s.a.v.), sahabilerin yaptığı olumlu davranışları onaylamasına ise takrirî sünnet denir. (MEB, Dinî Terimler Sözlüğü, s. 334.) Sünnet, Peygamber Efendimizin (s.a.v.) yaşam biçimi anlamına da gelmektedir. Hadis ve sünnet kelimeleri bazen eş anlamlı olarak kullanılan terimlerdir.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.), İslam’ı insanlara bildirmiş, dinin kurallarını yaşayarak ve sözlü olarak ayrıntılı olarak anlatmıştır. İslam’ın bilinmesi, anlaşılması ve yaşanması için Peygamberin (s.a.v.) açıklamalarına (sünnete) ihtiyaç vardır. Sünnet, Kur’an’ın hayata uygulanmış biçimidir. İslam dininde her konu, Kur’an-ı Kerim’de ayrıntılı olarak açıklanmamıştır. Sahabilerin soruları veya sorunları doğrultusunda Peygamberimiz (s.a.v.) de bazı açıklamalarda bulunmuştur. Müslümanlar için en güzel örnek Hz. Peygamberdir (s.a.v.). O, Kur’an-ı Kerim’in ilk uygulayıcısıdır. Hz. Peygamber (s.a.v.) hayattayken bazı sahabiler, onun sözlerini ve davranışlarını ezberlemiş ve kaydetmişlerdir.
Peygamberimizin (s.a.v.) sünneti, hadis ve siyer kitaplarında yazılmış, nesilden nesile aktarılmış ve uygulamalarla korunarak günümüze kadar gelmiştir. Peygamberimizin (s.a.v.) hadisleri hicri ikinci (Miladi 8) asırda toplanmaya başlanmıştır. Toplanılan hadisler ise öncelikle konularına göre sınıflandırılmış ve hadis kaynakları oluşturulmaya başlanmıştır. Hicri üçüncü asırda (Miladi 9) hadisle uğraşan kişiler çoğaldığı için hadis kitapları da artmıştır. Bazıları bu alanda ciddi araştırmalar yaparak uzmanlaşmış ve sahih (güvenilir) hadisleri içeren, herkes tarafından kabul gören hadis kitaplarını meydana getirmişlerdir. Günümüze kadar ulaşan bu eserlerden en meşhur altı tanesine Kütüb-i Sitte (Altı Kitap) denir. Bu kitapları derleyen hadis âlimleri, kendilerinden önce toplanan hadislerden sahih olarak seçtiklerini kitaplarına almışlardır. Kütüb-i Sitte, günümüzde de hâlâ en bilinen meşhur hadis kaynağıdır. Bu kitapları derleyen kişiler; Buhârî, Müslim, Tirmizî, Ebu Dâvûd, Nesâi ve İbn Mâce’dir. Kütüb-i Sitte dışında bilinen başka meşhur hadis kitapları da vardır. Bunlar; İmam Malik’in “Muvatta”, Ahmed b. Hanbel’in “Müsned”, Dârimî’nin “Sünen” adlı eserleridir. Kütüb-ü Sitte ve bu üç kitapla birlikte oluşan kitaba ise Kütüb-i Tis’a (Dokuz Kitap) denir.
İslam’ın Anlaşılmasında Sünnetin Önemi
Hz. Peygamberin (s.a.v.) sünneti, İslam inancında Kur’an’dan sonra ikinci temel kaynaktır. Sünnet, Kur’an’ın Peygamberimizin (s.a.v.) hayatında uygulanmış şeklidir. İslam’ın anlaşılması ve uygulanması için Peygamberimiz (s.a.v.), Müslümanlar için önder ve güzel bir örnektir. Onun sünneti, derece bakımından Kur’an-ı Kerim’i takip etmektedir. Sünnet, İslam hukukunun, bireysel ve toplumsal hayat kurallarının alındığı ikinci bir kaynaktır. Sünnetin önemi Kur’an’da birçok ayette vurgulanmaktadır. “… Peygamber size ne verdiyse onu alın, neyi de size yasak ettiyse ondan vazgeçin…” (Haşr suresi, 7. ayet.) Kur’an’da Peygamberin (s.a.v.) bir hüküm koyduğu zaman müminlerin ona uyması gerektiği şu ayetle açıklanır: “Öyle değil, Rabbin hakkı için onlar, aralarında çıkan ihtilâflarda seni hakem kılmadıkça, verdiğin hükümden dolayı hiçbir sıkıntı duymadan sana bütün teslimiyetleriyle baş eğmedikçe iman etmiş olmazlar” (Nisa suresi, 65. ayet.)
Peygamberimiz (s.a.v.) Veda Hutbesi’nde sünnetin önemi hakkında şöyle buyurur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu şaşırmayacaksınız: Allah’ın Kitabı ve Peygamberinin sünneti.” (İbn Mâce, Menâsik, 84.) Buna göre dini daha iyi anlamak ve yaşamak için Peygamberimizin (s.a.v.) sünnetine ihtiyaç duyulmaktadır. Sahih (güvenilir) hadis kaynaklarından alınan hadis-i şerifler, Kur’an-ı Kerim’i açıklayan ve destekleyen hükümler içerir.
Peygamber Efendimizin (s.a.v.) dindeki konumu Kur’an-ı Kerim ayetlerinde açıkça belirtilmektedir. Peygamberimiz (s.a.v.) bir konuda ne emrediyorsa o emre uyulması gerekmektedir. İslam’ın ve Kur’an’ın doğru bir şekilde anlaşılması için Peygamberimizin (s.a.v.) söz ve uygulamaları bilinmeli ve onun sünnetine uygun yaşanmalıdır.
Kültürümüzde Peygamber ve Ehl-i Beyt Sevgisi
“Sizden biriniz beni; anne-babasından, çocuğundan ve bütün insanlardan daha çok sevmedikçe (tam anlamıyla) iman etmiş olmaz.” (Buhari, İman, 8)
İslam’ın kültür ve medeniyetini etkileyen iki ana damar Kur’an ve sünnettir. Müminler tarih boyunca Hz. Peygamber’e (s.a.v.) sevgilerini ve saygılarını ifade edebilecekleri, gönüllerindeki bu hissi uyandıracak ve Allah Resûlü (s.a.v.) ile duygusal bir iletişim kurmalarına imkân sağlayacak bir vasıta aramışlardır.
Hz. Muhammed’e (s.a.v.) duyulan sevgi ve saygı kültürümüzde de etkili olmuştur. Özellikle sözlü ve yazılı edebiyatımızda, sanat, musiki ve mimarimizde Peygamber (s.a.v.) sevgisini anlatan pek çok eser vardır. Özellikle edebiyatta Peygamberimizi (s.a.v.) övmek için söylenen na’atlar, onun hayatını anlatan siyer kitapları, söylediği sözlerden oluşan kırk hadis kitapları, doğumunu anlatan mevlid kitapları, fizikî özelliklerinin, vasıflarının ve güzelliklerinin anlatıldığı hilyeler yazılmıştır.
Hz. Muhammed’e (s.a.v.) duyulan sevgi, birçok sanat eserinde kendini göstermektedir. Onun ve ehli beytin isimleri güzel hat yazılarıyla yazılıp etrafı tezhip sanatıyla tezyin ederek camileri ve kitapları süslemiştir. Ayrıca tarihimizde Osmanlı sultanları; Mekke ve Medine’ye asırlarca hizmet etmiş, oradaki insanlara maddi ve manevi yardımlarda bulunmuşlardır.
Tarih boyunca Müslümanlar Hz. Peygamberle (s.a.v.) derin bir bağ kurmuş ve ona olan sevgilerini pek çok alanda göstermişlerdir. Kültürümüzde âlimlerden, mutasavvıflara, devlet adamlarından şairlere kadar pek çok kişi hayatında Hz. Muhammed’e (s.a.v.) duyduğu saygı ve sevgiyi en güzel şekilde ifade etmeye çalışmıştır. Müslüman âlimler “Kişi sevdiğiyle beraberdir” (Buhârî, Edeb, 96) hadisinden hareketle Hz. Peygamber’i (s.a.v.) sevmenin önemini anlamış ve onun hayatını kendilerine rehber edinmişlerdir.
Kültürümüzde Peygamber Efendimize (s.a.v.) duyulan sevginin yeri ve büyüklüğü bir başkadır. Peygamberimiz (s.a.v.) anılınca ona salavat getirilmesi toplumda görülen sevgi, saygı ve bağlılığın en güzel ifadesidir. Peygamberimize (s.a.v.) duyulan bu sevgi onunla sınırlı olmayıp ehli beyte (ev halkı) karşı da duyulmuştur. Kültürümüzde Hz. Hatice (r.a.), Hz. Fatma (r.a.), Hz. Ali (r.a.), Hz. Aişe (r.a.), Hz. Hasan (r.a.), ve Hz. Hüseyin (r.a.) gibi ehli beytten kimselere büyük saygı gösterilmiş hatta başta Peygamberimizin (s.a.v.) ismi ve ailesindeki bireylerin isimleri çocuklara verilmiştir. Ayrıca Peygamberimize (s.a.v.) duyulan bu sevgiden dolayı onun ve ehli beytinin kullandığı eşyalar korunarak günümüze kadar gelmiş ve bugün “Kutsal Emanetler” adı altında Topkapı Sarayı’nda sergilemektedir. Tarih boyunca kültürümüze büyük etkisi olan ve İslam’ın yayılmasında önemli bir rolü olan Hoca Ahmet Yesevi, Mevlânâ Celâleddin-i Rumi, Yunus Emre, Hacı Bektaş-ı Veli gibi mutasavvıflarımız ve Nesimi, Hatayi gibi şairlerimiz eserlerinde Hz. Muhammed’e (s.a.v.) duydukları sevgiyi yansıtmış, onun ahlakıyla ahlaklanmayı görev bilmişlerdir. Peygamberimize (s.a.v.) duyulan bu sevgi, yazılı kültürümüzün büyük bir kısmını oluşturmuştur. Bu eserler ayrıca gelecek nesillere Peygamber (s.a.v.) ve ehli beyt sevgisini anlatması ve aktarması açısından önemlidir. Pîr-i Türkistan lakabıyla tanınan Hoca Ahmed Yesevi, Türk-İslâm kültür ve edebiyatının mümtaz şahsiyetlerinden birisidir ve ortaya koyduğu fikir ve düşünceleriyle büyük kitleleri etkilemiştir. O, Peygamberimize (s.a.v.) olan sevigisini Divan-ı Hikmet adlı eserinde şöyle dile getirmiştir: “Pir-i kâmil Hak Mustafa’dır şüphesiz bilin; nereye varsanız O’nun özelliklerini, güzel sıfatlarını söyleyip saygı gösterin. Adı anıldığında salat ve selam getirin, Mustafa’ya ümmet olun.”