“Muhakkak ki Allah adaleti, ihsanı, akrabaya karşı cömert olmayı emreder; hayâsızlığı, kötülüğü ve zorbalığı yasaklar. İşte Allah, aklınızı başınıza alasınız diye size böyle öğüt veriyor.” (Nahl suresi, 90. ayet.)
Adalet, Kur’an-ı Kerim’de ve hadislerde genellikle “düzen, denge, denklik, eşitlik, gerçeğe uygun hükmetme, doğru yolu izleme, takvâya yönelme, dürüstlük, tarafsızlık” gibi anlamlarda kullanılmıştır. Kur’an-ı Kerim’e göre adaletin ölçüsü hakkaniyettir. Adelet kelime anlamıyla denge demektir ve toplumun dengesi adaletle sağlanır. Buna göre İslam ekonomisinin topluma ilişkin hükümleri sosyal adalet olarak ifade edilir.
Sosyal adalet ise sosyal sınıflar arasındaki iktisadi dengesizliğin giderilmesi, iktisadi bakımdan zayıf durumda bulunan sosyal sınıfların diğer sosyal sınıflara karşı korunması olarak tanımlanır. Buna göre sosyal adalet, maddi refah unsurlarının sosyal sınıflar arasında dengeli dağılımıyla ilgili bir kavramdır. Adaletin hedefi toplumda sosyal refahı sağlamaktır. İslam dininde sosyal adaleti anlamak için dinin evren, toplum ve insan hakkındaki görüşlerini bilmek gerekir. İslam, “Muhakkak ki Allah adaleti, ihsanı, akrabaya karşı cömert olmayı emreder; hayâsızlığı, kötülüğü ve zorbalığı yasaklar…” (Nahl suresi, 90. ayet.) ayetiyle hukuk, ahlak ve toplumsal dengenin temelini teşkil eden emir ve yasakları ortaya koymaktadır. İslam’ın getirdiği sosyal adalet, toplum içinde her ferdin insanca yaşama, kabiliyetlerini ortaya koyup geliştirme imkân ve fırsatını bulması ile gerçekleşmektedir.
Kur’an’ın insan anlayışı ve insanları değerlendirirken kullandığı ölçü, Müslüman toplumlarda sınıfların oluşmasını önlemiştir. Toplum içinde bir sosyal sınıf teşkil etmemek üzere “fakirlerin, zenginlerin, ilim, fazîlet ve beceri bakımından farklı insanların” bulunması doğaldır. İslam, insanlar arasında ekonomik eşitlik sağlamayı değil, toplumda ekonomik bir denge kurmayı amaçlamıştır. Bunun için ihtiyaç sahibi insanlara yardım edilmesini emrederek bazı kurallar koyar:
a) Çalışma imkânı olanlara iş bularak çalışıp üretmelerini ve bu yoldan ihtiyaçlarını gidermelerini sağlamak,
b) Toplumun çeşitli iş ve faaliyetlere ihtiyacını göz önüne alarak insanların, yetenekli oldukları bir alanda çalışıp verimli olmalarını sağlamak,
c) Temel ihtiyaçlarını karşılayamayanlar için de insana yakışan bir hayat ve refah seviyesinde yaşamalarını sağlamak. Bunun da en önemli kaynakları beytülmal (devlet hazinesi), zekât ve yakınlar arasındaki nafaka mükellefiyetidir. (hayrettinkaraman.net.makale)
İslam dinine göre sosyal adaleti sağlamak için insanlar aşırılıktan kaçınmalı ve israf etmemelidir. İsraf İslam’ın temel yasaklarından biridir. İslam’ın iktisat düşüncesinde israf ve aşırı tüketim mevcut değildir. Bundan dolayı İslam, harcama ve tüketimde dengeli olmayı emretmiş, cimriliği de (yetersiz tüketimi) yasaklamıştır. Bireyler arası tüketim dengesini sağlamak için lüks, israf, kumar, alkollü içkiler ve şans oyunları yasaklanmıştır. (İslam’a Giriş, Evrensel Mesajlar, DİB Yayınları, s. 246.)
Toplumda meydana gelecek herhangi bir siyasi ve ekonomik dengesizlik insanları ahlaki yozlaşmaya götürür, bu da sosyal çözülmeye neden olur. İslam, insanlara helal yoldan çalışmalarını emreder fakat mal ve mülkün toplumda bazı kesimlerin ellinde toplanmasını istemez çünkü bu sosyal adaletin ve dengenin bozulmasına neden olur. İslam dini, fakirliği ortadan kaldırılması gereken temel bir toplumsal sorun olarak görür. Bu sebeble fakirlerin zorunlu ihtiyaçlarını karşılamak için bazı önlemler alır. Buna göre alınan önlemler toplumun bir dengede durmasını amaçlar. Sosyal adalet, İslam’ın öngördüğü temel toplumsal hedeflerin başında gelir. İslam zekât, sadaka, kurban, fıtır sadakası, karzı hasen (güzel ödünç verme) gibi ibadetlerle toplumda sosyal adaleti ve refahı sağlar.
İslam dininde her şey Allah’a (c.c.) aittir. Mal ve mülk O’nundur. Allah (c.c.) meşru ve helal yollardan çalışmamızı emretmiş, kazandığımız malları da israf etmemizi yasaklamıştır. İslam’a göre zenginin malı üzerinde fakir ve muhtaçların da bazı hakları vardır. İslam, zekât, sadaka, kurban, fıtır sadakası, karzı hasen gibi ibadetleri emrederek toplumda insanların birbirine yardım etmesini istemiştir. İslam dini sosyal adaleti sağlamak için insanları hayır ve iyilik yapmaya teşvik etmiş, vakıflar, adaklar ve keffaretlerle bunu sağlamıştır.
Kur’an-ı Kerim’de “zekât verin” veya “kazandıklarınızdan fakirlere de verin” emirleri pek çok defa geçmesinin nedeni, insanın bizzat yardıma dahil olması istenmekte ve ekonomide sosyal adaletin sadece devlet eliyle değil bireylerin de bu dengeyi sağlamada görev ve sorumlulukları olduğu belirtilmektedir.