İnsanlar çok eski zamanlardan beri ihtiyaç duydukları bazı gıda maddelerini ve diğer eşyaları elde edebilmek için çeşitli alışveriş şekilleri uygulamışlardır.
Erken dönemlerde alışveriş için takas yöntemi yaygın iken, daha sonra değerli madenler ve çeşitli paralar kullanılmış daha sonra ise kıymetli kâğıtlar kullanılmıştır. İnsanlar tarih boyunca ticarete ilgi duymuş ve geliştirdikleri yöntemlerle alışveriş yapmışlardır. (Hadislerle İslam, C 5, s. 25.) Ekonomi, insanların ihtiyaçlarının karşılanabilmesi için ürün ve hizmetlerin alınıp satılmasına denir. İslam dini her alanda olduğu gibi ekonomik hayat için de bazı düzenlemeler yapmış insanın çalışmasını ve emeğinin karşılığını almasını tavsiye etmiştir.
Allah (c.c.), Kur’an’da “Geceyi bir örtü yaptık. Gündüzü de çalışıp kazanma zamanı kıldık.” (Nebe suresi, 10, 11. ayetler.) buyurarak gündüzü yaratmasının sebebi olarak insanın çalışması olarak açıklamıştır. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) de bu konuda şöyle buyurmuştur: “Kişi kendi elinin emeğinden daha temiz bir kazanç elde etmemiştir.” (İbn Mâce, Ticaret, 1.) Peygamber Efendimizin (s.a.v.) doğup büyüdüğü Mekke şehrinde canlı bir ticaret hayatı vardı. Mekke’de yaşayan birçok insanın en önemli geçim kaynaklarından biri ticaret idi. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) de peygamberlik (risâlet) görevi verilmeden önce ticaretle uğraşmış, geçimini ticaretle sürdürmüş, işini dürüst yapmış, başkalarına haksızlık etmekten kaçınmıştır.
Ticari ve ekonomik ilişkiler sosyal hayatın düzeni ve bireysel ilişkilerin önemli bir unsurudur. İnsanlar toplumsal hayatta bir güven ve istikrar oluşturmak için bazı kurallara ihtiyaç duymuştur. İslam dini, ekonomik konularda dünya ve ahiret dengesini koruyacak bazı kurallar koymuş ve ahlaki sınırları belirlemiştir. İslam insana onurlu ve mutlu bir yaşam için çalışmasını emreder. İslam dini insanın kendisinin ve ailesinin geçimini helal kazançla sağlaması, cimri ve müsrif olmaması için bazı düzenlemeler yaparak Allah’ın (c.c.) emrettiği ahlaki sınırlar içinde ekonomik ilişkilerini yürütmesini ister.
İslam ahlakı, ekonomik işlerimizde öncelikle helal kazanç olması gerektiğini vurgular. Kul hakkını gözetmek, infak etmek (zekât ve sadaka vermek), paylaşmak, işçinin işini güzel yapması, işverenin de işçiye haksızlık etmemesi İslam’ın ekonomik ilişkilere koyduğu sınırlardır. Sosyal denge ve adalet bu sınırlar gözetilirse sağlanır. Aksi hâlde toplumda güvensizlik oluşur, gelir ve servet dengesi sağlanamaz. İslam’ın ekonomik ilişkilerde önem verdiği diğer konular ise Müslümanın cömert, kanaatkâr, tasarruf sahibi ve paylaşımcı olmasıdır. Müslüman dünyanın geçici bir hayat olduğunu unutmamalı, daha fazla mal için helal sınırları aşmamalıdır. Cömertlik eldeki maddi ve manevi imkânları hiçbir karşılık beklemeden gönüllü olarak paylaşmaktır. Müslümanın cömert olması onu cimrilikten korur. Müslüman tasarruf sahibi olmalı; ne saçıp savurmalı ne de cimri olmalıdır. İslam ekonomisinin ahlaki temellerinden biri de paylaşmaktır. İslam dini Müslümanların ekonomik ilişkilerinde de doğru, dürüst, güvenilir, adil ve yardımsever olmasını emreder.
İslam dini ekonomik düzenlemelerle ilgili koyduğu kurallardan biri de helal kazançtır. Müslüman bir kişinin kimseye muhtaç olmadan hayatını sürdürebilmesi, ailesinin nafakasını sağlayabilmesi için meşru yollardan çalışıp helal kazanç sağlaması gerekir. Helal kazanç, İslam dininin belirlediği (helal gördüğü) sınırlar içinde elde edilen gelirdir. Haksız kazanç ise hırsızlık, gasp, tefecilik, faiz, hile, kumar, rüşvet v.b. dir. İslam dini haksız kazancı haram kılmıştır. Allah (c.c.) bu konuda şöyle buyurmuştur: “Ey iman edenler! Karşılıklı rızaya dayanan ticaret dışında, mallarınızı aranızda haksızlıkla yemeyin ve kendinizi öldürmeyin. Şüphesiz Allah size karşı çok merhametlidir.” (Nisa suresi, 29. ayet.) İslam dini kişinin kendi emeğiyle kazandığı malı överken ayrıca hibe, miras, zekât ve nafaka yoluyla mal edinmesini de helal görmüştür. Müslümanlar rızkın helal ve temiz olmasına özen göstermeli, kul hakkını gözetmelidir. Hırs ve açgözlülükle kazanç elde ederek rızkına haram bulaştırmamalıdır. İslam dinine göre haram kazanç, günaha, sıkıntıya, darlığa sebep olur ve insanın cehenneme gitmesine neden olur. Helal kazanç ise ibadet olduğu gibi, rızkın genişlemesine, bolluğa sebep olur ve insanın cennete gitmesine vesile olur. Allah (c.c.) helal kazanç konusunda şöyle buyurur: “Ey insanlar! Yeryüzündeki şeylerin helal ve temiz olanlarından yiyin! Şeytanın izinden yürümeyin çünkü o sizin için apaçık bir düşmandır.”( Bakara suresi, 168. ayet.)
İslam dininde mal ve mülk edinme helal yollardan olmalıdır. Müslümanların varlıklı olması zaruridir çünkü mülk, bireyi ve toplumu ayakta tutan önemli bir unsurdur. İslam insanların mal, mülk sahibi olup zengin olmasını ister fakat bunların bir kişinin elinde toplanmasına karşıdır. Bu sermayenin dolaşıma girmesini teşvik eder. Kur’an’da Haşr suresi, 7. ayette “… o mallar içinizden yalnız zenginler arasında dolaşan bir servet ve güç hâline gelmesin …” buyrulur. Müslüman bir kişi sahip olduğu mal ve mülkün gerçek sahibinin Allah (c.c) olduğunu unutmamalıdır. O’nun emanet verdiği bu servetten zekât, sadaka, fidye ve fitre vererek infak etmesi gerekir. İnfak, Allah’ın (c.c.) hoşnutluğunu kazanmak için kişinin kendi malından harcaması, ihtiyaç sahiplerine maddi yardım etmesi demektir. İslam iktisadında israf nasıl yasaklanıp kötü olduğu ifade edildiyse zengin Müslümanların mallarından infak etmesi, fakir ve kimsesiz insanları gözetmesi de o kadar teşvik edilmiştir. Allah (c.c.) şöyle buyurur: “Müminler, gayba iman ederler, namazlarını en güzel biçimde kılarlar ve kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden infak ederler.” ( Bakara suresi, 3. ayet.) İslam dininin ekonomik prensipleri sırasıyla şöyledir: İslam insanları helal yollardan çalışmaya, üretmeye, tasarruf yapmaya, eldeki sermayenin bir kısmını yatırım yapmaya bir kısmını Allah’ın (c.c.) rızası için infak etmeye teşvik eder. (Süleyman Uludağ, İslam’da Emir ve Yasaklar, s. 202.) İslam, ekonomik olarak toplumların bir dengede olması için Müslümanların mülkü nasıl kazanacağı, nereye ve nasıl harcayacağı ile ilgili bazı yasalar koymuştur.