Allah’ın Varlığı ve Birliği

Allah’ın varlığı hemen her toplumda kabul edilen bir hakikattir. Allah’ı inkâr eden çok az sayıda toplum vardır. Bu sebeple Kur’an, Allah’ın varlığından çok birliği yani tevhid inancı üzerinde durur. İslam inancı “Allah’ın birliği, eşi ve benzeri bulunmadığı” temel ilkesine dayanır. Kelime-i tevhid yani “Allah’tan başka ilah yoktur, Muhammed (s.a.v) onun kulu ve elçisidir.” cümlesi bu tevhid inancının özet ifadesidir.

Tevhidin zıttı olan şirk ise Allah’tan başka ilah veya ilahlar bulunduğuna inanmaktır. Allah’ı kabul etmekle beraber başka ilahların da var olduğunu kabul etmektir. Allah’ın fiil ve sıfatlarından herhangi birine başka varlıkların da sahip olduğunu düşünmek ve buna inanmak insanı müşrik yapar. İslam inancı şirki kesin olarak reddeder. İnsanın Allah’a ait sıfatları başka varlıklara da vermesini Lokman (a.s) diliyle en büyük zulüm olarak ilan eder:

Yavrum! Allah’a ortak koşma! Çünkü ortak koşmak elbette büyük bir zulümdür10

Allah’ın varlığının ve birliğinin delillerini Kur’an birçok kez zikreder. İslam âlimleri de bu konuda birçok akli delil ortaya koymuşlardır. Bu delillerin ortaya konmasının temel amacı ortaya çıkacak şüphelere karşı mümini imanında ispat, münkiri inkârında iskat etmek (yani mümini imanında sabit kılmak, inkâr edeni inkârında susturmak), doğabilecek şüpheleri gidermek, böylece insanın dünya ve ahiret mutluluğunu sağlamaktır.

Allah’ın varlığı ve birliği konusundaki delillerin amacı:

✓ Müminin imanını sağlamlaştırmak (ispat),
✓ Münkiri inkârında âciz bırakmak (iskat),
✓ Doğabilecek şüpheleri gidermek,
✓ İnsanın dünya ve ahiret mutluluğunu sağlamak.

Allah’ın varlığı ve birliğini ispat için birçok delil ileri sürülmüştür. Bu delilleri akli ve naklî olmak üzere ikiye ayırabiliriz.

Akli Deliller: Aklın prensiplerini ve zorunlu olarak benimsediği esasları kullanarak temellendirilen delillere denir. Bu delilleri başlıca şu şekilde sıralayabiliriz:

Hudus delili: Hudus, sonradan meydana gelmek demektir. Önceleri olmayıp sonradan meydana gelen varlıklara da hadis denir. Hudûs delili, âlemin sonradan yaratıldığı gerçeğinden yola çıkılarak elde edilen delile denir.

Evrenin yaratılmışlığı ve her yaratılmışın bir yaratıcısının olacağı esasına dayanan hudûs delili, Kur’an’ın bir çok ayetinde yer almaktadır. Buna göre gözle görülen ve ayrıca varlığı kabul edilen canlı cansız bütün kainatın kendi kendine var olamayacağı ve mevcudiyetini sürdüremeyeceği gerçeğinden yola çıkarak onu varlık âlemine getiren bir Allah’ın mevcut olduğu sonucuna ulaşılabilir.13 Örneğin bir kaya parçası durup dururken çatlayıp ufalanmaz. Onun ufalanmasına sebep olan birtakım coğrafi şartlar ve etkiler vardır. Su herhangi bir etken olmadan kaynamaz. Onun kaynamasına sebep olan ve onda bu değişikliği meydana getiren bir sıcaklık etkisi vardır. Peynir kendiliğinden küflenmez. Onda bu değişikliği yapan birtakım bakteriler vardır. Ağaç kendi kendine mobilya olmaz. Onu yapan bir marangoz vardır. Boyalar bir araya gelerek resim oluşturmaz. Onu meydana getiren bir sanatkâr vardır. Öyle ise bizzat kâinatın kendisi yokken var olduğuna göre onu da meydana getiren bir kuvvet elbette vardır ki bu da ilmi ve kudreti sonsuz olan Cenab-ı Allah’tır. Akıl bunu kabul etmeye mecburdur. Her şeyin bir ustası varken kâinatın bir ustasının olmaması; ilme, akla ve hakikate aykırı bir durumdur. Hiçbir şekilde mantıklı bir izahı da yoktur.

İmkân delili: Alemin varlığının zorunlu değil mümkün olduğu fikrinden yola çıkılarak ortaya konan delile denir. Alem mümkün varlıktır yani onun varlığı ile yokluğu eşittir, o hâlde onun varlığını yokluğuna tercih eden bir kuvvet ve irade olmalıdır. O da Yüce Allah’tır. Bu, iki kefesi de eşit bir teraziye benzer. Herhangi bir kefesine bir ağırlık konmadığı müddetçe eşitlik bozulmaz. Eşitlik bozulup bir tarafı ağır bastıysa o kefesine bir kuvvet uygulandı demektir. Bu kefelerden biri varlık öbürü yokluk olsun. Eşitlik bozulup da bir şey varlık âlemine geldiyse onun varlığını yokluğuna tercih eden bir iradenin var olduğu ortaya çıkmış olur. Kısacası, Allah’ın varlığının en büyük delili bizzat varlığın kendisidir. Allah’ın varlığına delil arayan kimsenin kendi varlığı da en büyük delillerdendir.

Gaye ve nizam delili: Alemde var olan gaye ve düzenden yola çıkarak Allah’ın varlığını ispat eden delildir. Alemde bir düzenin var olduğu aşikârdır. Kâinat belli kurallara göre hareket etmektedir. Dikkatle bakıldığında her bir varlığın bir amaç için var olduğu görülür. Hiçbir varlık anlamsız ve amaçsız değildir. O hâlde bu harika düzen kendiliğinden olmayacağına göre bu düzeni kim kurmuştur? Her bir canlının varlığının amacını kim belirlemiştir?

Konuyu daha iyi anlamak için kalabalık şehirlerde trafik ışıkları ve kuralları olmadan binlerce aracın seyrettiğini düşünelim. O şehirdeki trafikte kargaşa olmaz mı? Orada düzenli bir trafikten bahsedilebilir mi? Elbette hayır? O hâlde milyonlarca yıldızın kendi yörüngesinde seyrettiği uzay boşluğunda herhangi bir kural olmadan ve düzen koyucu bulunmadan başta Güneş ve Güneş sistemi olmak üzere bunca gök cismi nasıl hareket etmektedir? İnsan vücudundaki organlar ve milyonlarca hücre nasıl da birbiriyle bağlantılı, ahenkli ve bir düzen içinde, kendilerine verilen görevi aksatmadan çalışmaktadırlar. Onların bu şekilde çalışmasını organize eden bir kudret olmasaydı bu organlarımız kendiliğinden bunu sağlayabilirler miydi? Bir kitaba baktığımızda, harflerin anlamlı kelimeleri, kelimelerin anlamlı cümleleri, cümlelerin kitabı meydana getirdiğine şahit oluruz. Bütün bunları yapanın akıllı ve irade sahibi bir varlık olduğunu hemen anlarız. Kitabın kendiliğinden ve tesadüfen olduğunu söylemek akla aykırı bir iddia olur. O hâlde tüm âlemdeki gaye ve düzenin kendiliğinden olduğu nasıl söylenebilir?

Aksine kâinatta var olan tüm bu düzen ve nizam, o düzeni koyan bir yüce kudretin varlığını ispat eden en kuvvetli delillerdendir. Gaye ve nizam delili, Allah’ın varlığının yanında O’nun birliğini de ispat eder. Çünkü âlemdeki düzen aynı zamanda o düzeni koyan ve devam ettiren iradenin bir olduğunu gösterir. Eğer birden fazla ilah olsaydı kâinatta düzen ve intizam olmazdı. Aksine kaos ve anarşi meydana gelirdi. Bir okulun eşit yetkilere sahip iki müdürü olsa orada düzensizlik meydana gelir. Bir şehrin iki valisi olsa o memlekette huzur ve düzen ortadan kalkar. Bir askerî birliğin aynı rütbede iki komutanı, bir spor karşılaşmasının eşit yetkide iki hakemi olsa orada sürekli ve düzenli bir yönetim sergilenemez. Yetki karmaşası ortaya çıkar. Aynı şekilde kâinatta var olan düzen ve ahenk, hiç şaşmadan işleyen evrensel sistem, bu âlemi var eden ve yöneten kudretin bir ve tek olduğunu ispat eder. Bunun dışında da Allah’ın var ve bir olduğunu ispat eden birçok delil vardır. Hiç kimsenin olumsuz tesiri altında kalmadan akl-ı selim ile düşünen herkes bu delillerden yola çıkarak Allah’ın varlığını ve birliğini kavrayabilir.

11. Meryem suresi, 67. ayet.
12. bk. Ahmet Saim Kılavuz, Anahatlarıyla İslam Akaidi ve Kelam’a Giriş, s. 86.
13. bk. Bekir Topaloğlu, “Allah” TDV İslam Ansiklopedisi, C 2, s. 475.

Yorum yapın