Yüce Allah (c.c.), insanları davranışlarında özgür bırakmış fakat onlara doğruyu, yanlışı hem ilahi kitapları hem peygamberleri vasıtasıyla bildirmiş ve onları sorumlu tutmuştur. Bu sebeple Kur’an-ı Kerim, tüm insanlığa gönderilmiş son ilahi kitap olarak Allah’ın (c.c.) mesajlarının anlaşılmasında önemli bir yere sahiptir. Kur’an-ı Kerim’de, insanın kendisine, yaratıcısına, diğer insanlara ve kâinata karşı görev ve sorumluluklarının neler olduğu açıklanmıştır. İnananların bunları bilmesi için Kur’an’ı yüzünden okumaları yeterli değildir. Müslümanların onu anlamak için çaba sarf etmeleri gerekmektedir.
Kur’an-ı Kerim, yalnızca ölen kişilerin arkasından mezarlıklarda veya camilerde okunmak için indirilmemiştir. Kur’an’ın indiriliş amacının anlaşılmak olduğu, bir ayette şu şekilde ifade edilmiştir: “Bu Kur’an, ayetlerini düşünsünler ve akıl sahipleri öğüt alsınlar diye sana indirdiğimiz mübarek bir kitaptır.” (Sad suresi, 29. ayet.) Bir başka ayette de “Apaçık Kitab’a ant olsun ki, iyice anlayasınız diye biz, onu Arapça bir Kur’an yaptık.” (Zuhruf suresi, 2-3. ayetler.) buyrularak Kur’an’ın anlaşılmak üzere gönderildiği bildirilmiştir.
Sonuç olarak Müslümanlar, Allah’ın (c.c.) anlaşılmak üzere gönderdiği mesajını, amacına uygun olarak okuyup anlamalı ve davranışlarına da buna göre yön vermelidir. Kur’an-ı Kerim’i anlamak için elinden gelen çabayı göstererek, yeni nesillerin de doğru bir şekilde anlayabilmesi için örnek olmalıdırlar.
Kur’an’ı Anlama ve Yorumlamada Temel İlkeler
Kur’an-ı Kerim’in doğru anlaşılabilmesi için farklı dillerde yapılan meallerin yanı sıra, tefsirlere de ihtiyaç vardır. Kur’an-ı Kerim’in açıklama ve yorumlamasını konu edinen ilim dalına “tefsir”, tefsir yapan kişiye de “müfessir” denilmiştir. İslam tarihinin ilk müfessirinin Hz. Muhammed (s.a.v.) olduğunu söyleyebiliriz. Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.), Kur’an’ın açıklamaya ihtiyaç duyulan ayetlerini daha ayrıntılı cümlelerle ve örnek yaşantısıyla açıklamış, yani tefsir etmiştir. Kur’an’da emredilen ibadetlerin nasıl yapılacağını, kapsamı anlaşılamayan ayetlerin ne anlama geldiğini, inanç esaslarının ayrıntılarını ve ahlaki değerleri Hz. Peygamber (s.a.v.), Müslümanlara anlatmıştır.
Kur’an-ı Kerim’i anlama ve yorumlama çabası Hz. Peygamber’den (s.a.v.) sonra da devam etmiş ve önemli müfessirler yetişmiştir. Bu müfessirler, her dönemde toplumun ihtiyaçlarını ve zamanın koşullarını da dikkate alarak insanların Kur’an-ı Kerim’i en doğru şekilde anlamalarına yardımcı olmuşlardır. Farklı ülke ve kültürlerden olan İslam âlimlerinin yaptıkları tefsir çalışmaları, İslam dünyasına zenginlik kazandırmıştır.
Kur’an-ı Kerim’i okuyan herkes, ayetlerden bazı anlamlar çıkartabilir ve anlayabilir. Fakat Kur’an-ı Kerim’in yorumlanması için belli şartlar gereklidir. Kur’an’ı yorumlayacak kişide olması gereken önemli nitelikler vardır. Bu niteliklere sahip olan müfessirler, önemli ilkelere bağlı kalarak yorumlarda bulunabilirler.
Sonuç olarak Kur’an-ı Kerim, okunmak ve anlaşılmak üzere gönderilen bir kitap olduğu için Müslümanların bunu yerine getirmeye çalışması da en önemli dinî görevlerinden biridir. İnananlar bu görevlerini yerine getirmek konusunda titizlik göstermeli; Allah’ın (c.c.) mesajını anlamak için çaba sarf etmelidirler. Kur’an’ı yorumlama konusunda da hassasiyet içinde olarak, farklı dil ve kültürlere sahip insanların da anlayabilmesi için müfessirlerin yetişmesine katkı sağlamalıdırlar. Müslümanlar, yorumlama faaliyeti için geçmiş tefsir geleneğinden etkin bir şekilde yararlanmalı ve yeni müfessirlerin zamanın konularına açıklık getirmeleri için destekleyici olmalıdır.