İnsanların İbadet Hakkı Vardır

İnanç özgürlüğünü bir hak olarak tanımak doğal olarak ibadet hakkını ve kişinin inancı doğrultusunda ibadet edebilmesini beraberinde getirir. İslam dininde inanç özgürlüğü yanında ibadetleri yerine getirebilme özgürlüğü de tanınmış, bu ikisi birbirini tamamlayan unsurlar olarak görülmüştür.

İnsanlara inanç özgürlüğü tanımak demek o kişilerin inançlarına göre yaşayabilmeleri, ibadetlerini yerine getirebilmeleri, ibadethane açabilmeleri demektir. Kişinin seçtiği bir dini yaşayamaması ve bu konuda insanlara zorluk çıkarılması din seçebilme ve inanç özgürlüğünün ruhuna da aykırıdır.

İbadet hakkı, inanç özgürlüğünün ayrılmaz bir parçasıdır. Müslümanlar Hz. Peygamber (s.a.v.) döneminden itibaren diğer din mensuplarının ibadetlerini yapabilmesi için her türlü kolaylığı göstermişlerdir. Örneğin Necranlı Hıristiyan bir heyet Peygamberimizle (s.a.v.) görüşmek için Medine’ye geldiğinde görüşme esnasında ibadet vakitleri girince Peygamberimizden (s.a.v.) izin istemişler, Hz. Peygamber (s.a.v.) de onların mescitte ibadet etmelerine müsaade etmiştir. Medine’ye hicret edildiğinde Yahudilerin dinlerini yaşamasına karışılmamıştır. Medine’de yaşayan bütün din mensuplarına kendi inançlarına göre yaşayabilme özgürlüğü tanınmıştır.

Müslümanların fethettiği yerlerde kiliselere ve havralara dokunulmamış, buralarda ibadetler engellenmemiş, gayrimüslimlerin ibadetleri serbest bırakılmıştır.

İslam dininde ibadet özgürlüğünün bir yansıması olarak Hz. Ömer Kudüs’ü fethettiğinde, Fatih Sultan Mehmet İstanbul’u fethettiğinde buralarda yaşayan Hıristiyan ve Yahudilerin dinlerini yaşamalarına müsaade edilmiş, kiliseleri ve havraları koruma altına alınmış hatta ibadethanelerinin tamiratlarına yardım edilmiştir. Müslümanların fethettiği topraklarda yüzyıllar boyunca diğer din mensuplarının günümüze kadar varlıklarını devam ettirmeleri ve İslam dünyasında öteden beri var olan kiliseler ve sinagoglar bu gerçeğin en açık delilleridir.

Osmanlının son dönemlerinde İstanbul’da inşa edilen Darülaceze’de kilise, havra ve mescit yan yana yapılmış ve farklı din mensuplarının ibadet edebilmeleri için uygun ortamlar hazırlanmıştır.

“Allah’ın mescitlerinde O’nun adının anılmasına engel olan ve onların harap olmasına çalışandan daha zalim kim vardır?…” (Bakara suresi, 114. ayet.)

“… Eğer Allah, bir kısım insanların kötülüklerini diğer bir kısmı ile defedip önlemeseydi mutlak surette içlerinde Allah’ın ismi bol bol anılan manastırlar, kiliseler, havralar ve mescitler yıkılır giderdi…” (Hac suresi, 40. ayet.)

Yorum yapın