Hz. Ali (r.a.), Hz. Peygamberin (s.a.v.) amcası Ebu Talip’in en küçük oğludur. Annesi ise Esed’in kızı Fatıma (Ö.4/625- 626)’dır. O, Hz. Peygambere (s.a.v.) sekiz yaşından itibaren annelik yapmıştır. Bu sebeple Peygamberimiz ona “ikinci annem” demiştir. Hz. Ali’nin babası Ebu Talip, Hz. Peygamberi (s.a.v.) kendi evladı gibi büyütmüş, evleninceye kadar evinde barındırmıştır. Hz. Peygamber (s.a.v.), evlenince Ebu Talip’in evinden ayrılarak Hz. Hatice’nin (r.a.) evine taşınmıştır. Hz. Ali (r.a.), bundan 5 yıl kadar sonra, miladi 600 yılında Mekke’de dünyaya gelmiştir.
Hz. Ali (r.a.), çocukluğunda hiç puta tapmadığı için kendisi daha sonraları Kerremallahu veche (Allah yüzünü şereflendirsin) sıfatıyla anılmıştır. Sahabe arasında bu sıfatla anılan tek kişidir. Çeşitli künye ve unvanlarla anılan Hz. Ali’nin (r.a.) aslan anlamında “Haydar”, Allah’ın (c.c.) güçlü aslanı anlamında “Esedullahi’l-Gâlib”, Allah’ın (c.c.) rızasını kazanmış anlamında “el-Murtazâ” gibi lakapları da vardır.
Hz. Peygamber (s.a.v.), geçim darlığı çeken amcası Ebû Talip’in yükünü hafifletmek için Hz. Ali’yi (r.a.) beş yaşında iken yanına aldı. Bu tarihten itibaren Hz. Ali (r.a.) onun yanında büyüdü ve hicrete kadar Mekke’de onun evinde kaldı. 10 veya 11 yaşlarındayken Hz. Muhammedin (s.a.v.) peygamberliğine ilk iman edenlerden ve Hz. Peygamberle (s.a.v.) ilk namaz kılanlardan olduğu bilinmektedir. İslam’ın yayılmasında ve güçlenmesinde, çocuk olmasına rağmen her zaman Hz. Peygambere (s.a.v.) destek olmuştur.
Mekke müşriklerinin eza ve cefalarını gittikçe artırmaları ve hatta kendisini öldürme hazırlıklarına girişmeleri üzerine Medine’ye hicret etmeye karar veren Hz. Peygamber (s.a.v.), kendisini öldürmeye gelecek müşrikleri oyalamak, yokluğunu gizlemek ve üzerindeki emanetleri sahiplerine vermek maksadıyla Hz. Ali’yi (r.a.) Mekke’de bırakmıştır. O da geceyi Peygamberin (s.a.v.) yatağında geçirerek, onun evde olduğu kanaatini uyandırmıştır. Daha sonra da Hz. Peygamberin (s.a.v.) kendisine bıraktığı emanetleri sahiplerine iade edip yine onun emri ile Mekke’den ayrılarak Kubâ’da Hz. Peygambere (s.a.v.) yetişmiştir. Hicretin beşinci ayında muhacirler ile ensar arasında yakınlık ve dayanışma sağlamak amacıyla, kardeşleştirme (muâhât), Hz. Peygamber (s.a.v.) onu kendisine kardeş seçmiştir.
Hz. Ali (r.a.) hicretin ikinci yılının son ayında, Hz. Peygamberin (s.a.v.) kızı Fatıma ile evlendi. Bu evlilikten Hasan, Hüseyin ve Muhsin adlı oğulları ile Zeynep ve Ümmü Gülsüm adlı kız çocukları dünyaya geldi. Hz. Ali (r.a.), Hz. Fatıma hayattayken başka evlilik yapmadı. Ancak Fatıma’nın vefatından sonra evlendi. Hz. Ali (r.a.) ve Fatıma’nın çocuklarından Hz. Hasan’ın nesli genelde “Şerif”, Hz. Hüseyin’in nesli ise “Seyyid” unvanıyla bilinir.
Hz. Ali (r.a.), Hz. Peygamberle (s.a.v.) birlikte Tebük dışındaki bütün savaşlara katıldı. Bu gazvelerde sancaktarlık yaptı ve büyük kahramanlıklar gösterdi. Bedir Savaşı’na çıkarken Hz. Peygamberin (s.a.v.) önünde iki siyah sancaktan birini o taşıyordu. Uhut Savaşı’nda, düşman tarafından tuzak olarak kazılan çukurlardan birisine düşen Hz. Peygamberi (s.a.v.), elinden tutarak Talha b. Ubeydullah ile birlikte buradan çıkardı. Bu gazvede, Hz. Peygamberi (s.a.v.) koruyan ve onunla birlikte dağa sığınan az sayıda sahabiden biriydi.
Hz. Ali (r.a.), Uhut, Hendek ve Mustalikoğulları ile yapılan savaşlardaki kahramanlıklarıyla ve özellikle Hendek Savaşı’nda hendeği aşmak isteyenlerle olan mücadelesiyle ünlüdür. Hendek Savaşı’ndan sonraki Kurayza Savaşı’nda sancağı taşıyan Hz. Ali (r.a.), aynı zamanda öncü birliklerin başında yer aldı. Hz. Ali (r.a.), Hudeybiye Antlaşması’nın metnini yazdı ve aynı zamanda antlaşmanın şahitleri arasında yer aldı. Hz. Peygamber (s.a.v.) tarafından, Hayber’in fethinden önce, Fedek’e, Sa’doğulları üzerine gönderilen 100 kişilik askerî birliğe komutanlık yaptı. Hz. Peygamber (s.a.v.) Hayber seferine çıkarken beyaz renkli sancağı Hz. Ali’ye (r.a.) verdi ve bu hücum sonunda Hayber’in fethi gerçekleşti. Mekke’nin fethinden sonra Kâbe’nin ve daha sonra Taif’in putlardan arındırılması görevi kendisine verildi. Huneyn Savaşı’nda, başlangıçta Müslümanların bozguna uğradığı esnada, Hz. Peygamber’le (s.a.v.) birlikte sebat edenler arasında o da bulunuyordu.
Hz. Peygamberin (s.a.v.) vasiyeti üzerine cenazesini Hz. Ali (r.a.), Hz. Abbas (r.a.), onun oğulları Fazl, Kusem ve Üsâme b. Zeyd birlikte yıkadılar.
Hz. Ali (r.a.) ilk üç halife döneminde Medine’de kaldı. Savaşlara katılmadı ve idari görevlerde bulunmadı. Kur’an ve hadis konusunda bilgin olduğu için Hz. Ebu Bekir (r.a.) ve Hz. Ömer (r.a.) halifelikleri döneminde, özellikle dinî ve toplumsal meselelerde kendisine danışırlardı. Hz. Ömer (r.a.) zamanında, hicretin takvim başlangıcı olarak kabul edilmesine dair Hz. Ali’nin (r.a.) yapmış olduğu teklif kabul edildi. Hz. Ömer’in (r.a.) vefat etmeden önce halife seçimini havale ettiği altı kişilik şûra üyeleri arasında Hz. Ali (r.a.) de vardı. Bu üyeler arasından Hz. Osman (r.a.) halife seçildi ve Hz. Ali (r.a.) ona bîat etti.
Hz. Ali (r.a.). Hz. Osman’ın (r.a.) öldürülmesi üzerine Medine’de kendisine teklif edilen hilafete geçmeyi kabul etti. Aynı zamanda o, Benî Hâşim’den ilk halife olandır.
Hz. Ali (r.a.), Kûfe’de bir harici olan Abdurrahman b. Mülcem tarafından zehirli bir hançerle bir sabah namazında yaralandı ve aldığı yaranın tesiriyle, 63 yaşında hicrî 40/ milâdî 661 yılında vefat etti. Cenaze namazını oğlu Hasan kıldırdı. Hilâfeti 4 yıl 9 ay sürdü.
Hz. Ali (r.a.) ortaya yakın kısa boylu, koyu esmer tenli, iri siyah gözlü, uzuna çalan yuvarlak yüzlü, sık ve geniş sakallı, güler yüzlü idi. Küçük yaştan itibaren Hz. Peygamberin (s.a.v.) yanında ve onun terbiyesinde büyüdü. Hz. Peygamber’in (s.a.v.) en sıkıntılı anlarında yanında yer almıştır. O, Müslümanlar arasında ilim, takva, ihlas, samimiyet, fedakârlık, şefkat, merhamet ve kahramanlık gibi yüksek ahlaki ve insani vasıflar bakımından özel bir yere sahiptir. Aynı zamanda Müslümanlar arasında kahramanlık ve cesaretin simgesi olmuştur.
Hz. Ali (r.a.), Hz. Peygambere (s.a.v.) vahiy kâtipliği yapmıştır. Onun fıkıh alanındaki üstünlüğü de sahabiler tarafından tartışılmayan bir gerçektir. Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) onun ilmi ile ilgili şöyle demiştir: “Ey Ali, ben ilmin şehriyim, sen ise onun kapısısın.” O hayatında söylediğini yaşayan biriydi. Adalet sahibi ve insan haklarına son derece riayet eden bir idareciydi.
Hz. Ali (r.a.), Hz. Peygamberin (s.a.v.) hayatında Kur’an-ı Kerim’in tamamını ezberlemiş bulunan ve onun hükümlerine vakıf olan sahabilerden biriydi. Ayetlerin nerede ve ne zaman nâzil olduğunu çok iyi bildiğini söylerdi. Güzel Kur’an okurdu. Ondan kıraat öğrenen tâbiîler vardır. Kur’ân hakkında şöyle derdi:
“Bana Allah’ın kitabından sorunuz! Allah’a ant olsun ki, ister gece, ister gündüz indirilmiş olsun, bilmediğim bir tek ayet yoktur.” ve “Allah için, Kur’an’a uyun.”
“Allah’ın beyanıyla (Kur’an’la) faydalanın, Allah’ın öğüdüyle öğütlenin. Kur’an, öğüdünde aldatmayan, yol göstermede insanı azdırmayan, söyleyişte yalan söylemeyen bir öğütçüdür. Kur’an’la oturup kalkan, doğrulukta noksanlaşmadan oturup kalkar. Hiç kimseye Kur’an’dan sonra bir ihtiyaç, bir yoksulluk gelip çatmaz. Dertlerinize ondan şifa dileyin; güçlüklerinize ondan yardım isteyin; Allah’tan Kur’an’la dilediğinizi dileyin; onunla Allah’a yönelin.”
“Allah’ın kitabına sarılın; sağlam ip, apaçık ışık, fayda veren şifa, susuzları kandıran su odur. Odur yaşayana temizlik veren, odur sarılana kurtuluş ihsan eden. Eğriltmez ki düzeltmeye muhtaç olsun; eğilmez ki halkı yorsun. Dillerde çok okunmaktan, kulaklarda çok dinlenmekten yıpranmaz. Onunla söz söyleyen doğru söyler, onunla amel eden yürür gider öne geçer.”
“Kur’an’ı öğrenin. O, sözlerin en güzelidir. Hükümlerini belleyin. Çünkü bu belleyiş, gönüllerin ilkbaharıdır. Onu güzel bir tarzda okuyun. Bu okuyuş, haberlerin en güzelini okumaktır.”
“Gel, Kur’ân-ı Kerîm’i okumaya gayret sarf et! Hükümleriyle amel eden ve okunuşuna özel bir itina göstererek ona saygı duyan kâmil insanlar içinde yaşa! Kur’an-ı Kerîm’i güzel bir ahenk ve sesle okuyup anlamı üzerinde düşünmek, büyük bir mutluluk vesilesidir. Kur’ân’ı derin bir heyecan ve kendinden geçercesine okuyarak Allah’a yakın olmak isteyenler, bu arzularına kavuşurlar.”
Hz. Ali (r.a.), sünneti de en iyi bilen sahabîlerden biriydi. Hz. Peygamberden (s.a.v.) 586 hadis rivayet etmiştir. Bu sebeple o, Kur’an ve sünnete bağlılığıyla ve onlara dair derin bilgisiyle tanınır. Hz. Ali (r.a.) günlük ibadetler konusunda da son derece titiz ve takva sahibi bir şahsiyettir. İbadet ederken mescitte şehit edilmiştir. Hz. Ali(r.a.), ibadetlerin önemi ve yerine getirilmesi konusunda bazı tavsiyelerde bulunmuştur. Bu tavsiyelerden bazıları şunlardır:
“Allah’ın buyruklarından yararlanın, Allah’ın öğütleriyle öğütlenin, Allah’ın nasihatlerini tutun.” “Namaz her takva sahibinin, Allah’tan sakınan kişinin Allah’a yakınlaşmasıdır. Hac, her zayıfın cihadıdır. Her şeyin bir zekâtı vardır; bedenin zekâtı ise oruçtur…”
“Allah için, Rabb’inizin evini (Kâbe) ziyareti bırakmayın. Hayatta bulunduğunuz sürece o evi boş bırakmayın; çünkü o ev, terk edilirse dininizin bir farzını terk ettiğiniz için size ne Allah, ne de halk iyi gözle bakar.”
“İyiliği buyurmayı ve kötülükten sakındırmayı terk etmeyin; yoksa başınıza aranızdaki kötüler geçer de sonra dua edersiniz, ama duânız kabul edilmez.”
Hz. Ali (r.a.), güzel konuşması ve üstün hitabeti ile tanınır. Kaynaklar, onun pek çok hutbe, mektup, güzel ve hikmetli sözünü bize ulaştırmıştır. Bütün Müslümanların kalbinde taht kurmuş olan Hz. Ali (r.a.), askerî ve siyasi başarıları, dindarlığı, ilmi kişiliği ve Hz. Muhammed’in (s.a.v.) damadı olması dolayısıyla, tarih boyunca bütün Müslümanlarca sevilip sayılan ve örnek alınan tarihi bir şahsiyettir. Hz. Ali (r.a.), bütün Müslümanların ortak bir değeridir. (Prof. Dr. İbrahim Sarıçam ( 8 Ekim 2004 tarihinde Bursa’da düzenlenen Hz. Ali Sempozyumu’na “Hz. Ali, Hayatı ve Şahsiyeti” adıyla sunulan bir tebliğinden hareketle, yazarı tarafından hazırlanmıştır.)
(Ortaöğretim Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Öğretim Programı, s. 74-76)