Hz. Muhammed hayattayken Müslümanlar dinî hususlarda öğrenmek istedikleri şeyleri ona soruyorlardı. İslam dinini Peygamberimizin öğrettiği şekilde anlıyor ve yaşıyorlar, onun söylediklerini herhangi bir itirazları olmaksızın kabul ediyorlardı. Bundan dolayı da Hz. Peygamberin sağlığında Müslümanlar arasında dinî konularda görüş ayrılığı yaşanmıyordu. Ancak Hz. Muhammed’in vefatından sonra İslam dünyasında dini anlama ve yorumlama konusunda farklılıklar ortaya çıktı. Bunun bazı sebepleri vardır.
İnsanların kişilik özellikleri, karakterleri, huyları, alışkanlıkları ve zevkleri birbirinden farklıdır. Örneğin bazı insanlar olayları değerlendirirken duygularını, bazıları akıllarını ön planda tutarlar. Kimi insanlar katı, tavizsiz bir karakter yapısına sahipken kimileri daha ılımlı, anlayışlı ve hoşgörülüdür. İnsanların bilgileri, kültürleri, eğitim düzeyleri ve yaşları da birbiriyle farklılık gösterir. Bütün bu farklılıklar, insanların dini anlama ve yorumlamalarında da farklılıkların ortaya çıkmasına neden olmaktadır.
Toplum sürekli değişmekte ve gelişmektedir. Bu değişim sosyal hayatı etkilemekte, insanların yaşam tarzını, düşüncelerini, beklentilerini, hayata bakışlarını, yaşadığı sorunları da değiştirmektedir. Yaşanan bu değişimler insanların düşüncelerinde, davranışlarında, anlayışlarında olduğu gibi dini anlama ve yorumlamalarında da farklılıkların ortaya çıkmasına yol açmaktadır.
Hz. Muhammed’in vefatından sonraki dönemlerde İslamiyet farklı milletler arasında yayıldı. Değişik kültürlere mensup birçok insan Müslüman oldu. Bazı kişiler Müslüman olduktan sonra da eski kültürlerinden, örf ve âdetlerinden tamamen kopamadılar. Bu durum onların din anlayışlarını etkiledi. Toplumların kültürel ve sosyal yapısı birbirinden farklı olduğundan din anlayışları da farklılık gösterdi.
Din anlayışındaki farklılıkların oluşmasında coğrafi şartların da etkisi vardır. Çünkü insanların yaşadıkları coğrafya onların düşüncelerini, duygularını, örf ve âdetlerini, hayata bakışlarını, davranışlarını etkilemektedir. Bu farklılıklar insanların dini anlama ve yorumlamalarında da farklılıkların ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Örneğin ticaret yollarının geçiş güzergâhında olan, denize kıyısı bulunan, tarihî ve turistik açıdan gelişmiş yörelerde yaşayan insanlar, farklı düşünceleri ve değişik yaşam biçimini benimsemiş kişilerle daha çok karşılaşırlar. Bu da onların düşünce dünyalarının gelişmesinde, olaylara daha farklı açılardan ve ılımlı bakmalarında etkili olur. Bu bakış açısı dinî ilkelerin yorumlanmasına da yansır.
Siyasi görüş ve düşüncelerin farklılığı, değişik din anlayışlarının ortaya çıkmasında etkili olmuştur. Örneğin siyasi bir konu olan halifelik hakkında İslam dünyasında farklı görüşler ortaya çıkmıştır. Bazı gruplar layık olan herkesin halife olabileceğini söylemiş, bazıları halifelik için Kureyş kabilesine mensup olma şartı aramış, bazıları da Hz. Ali’nin soyundan gelenlerin halife olması gerektiğini savunmuşlardır. Her grup, görüşünü desteklemek için bazı ayet ve hadisleri kendi anlayışına göre yorumlamıştır.
Kur’an’daki bazı ayetler herkesin kolayca anlayabileceği kadar açıktır. Bir kısım ayetler ise kapalılık arz ettiğinden farklı yorumlanabilmektedir. Bu durum, din anlayışında da farklılıklara yol açmaktadır. Örneğin “…Allah’ın eli onların ellerinin üzerindedir…”(Fetih suresi, 10. ayet.) mealindeki ayette geçen “Allah’ın eli” ifadesi Müslüman âlimler arasında görüş ayrılığına yol açmıştır. Bazı âlimler bu ifadeyi “Allah’ın gücü, kudreti” olarak yorumlamışlar, bazıları ise Allah’ın gerçek manada eli olduğunu savunmuşlardır.