Genel olarak her insan bir aile ortamında dünyaya gelir. Yeme, içme, giyinme, barınma gibi temel ihtiyaçlarını ailesi sayesinde karşılar. Sevgi, saygı, fedakârlık, yardımlaşma, dayanışma gibi duyguları ilk olarak aile içinde tadar ve yaşar. Kişi karşılaştığı sıkıntıları, yaşadığı sorunları öncelikle aile bireyleriyle paylaşır. Onların yardımı ve desteğiyle bunları aşar. Bütün bu nedenlerle ailesinin olması insana huzur, mutluluk, güç ve güven verir. Kur’an-ı Kerim’de, “Kaynaşmanız için size kendi (cinsi)nizden eşler yaratıp aranızda sevgi ve merhamet peyda etmesi de onun (Allah’ın varlığının) delillerindendir. Doğrusu bunda iyi düşünen bir kavim için ibretler vardır.”(Rûm suresi, 21. ayet.) buyrularak ailenin birey için önemine işaret edilir.
Aile birey açısından olduğu gibi toplum açısından da büyük önem taşır. Toplum, ailelerden oluşur. Bu nedenle aile toplumun temel taşıdır, çekirdeğidir. Aileler ne kadar güçlü ve sağlam olursa toplum da o ölçüde güç kazanır. Aile toplumun değerlerinin, inançlarının, örf ve âdetlerinin yeni nesillere aktarıldığı, benimsetildiği bir kurumdur. Toplumsal hayatta uyulması gereken kurallar da ailede öğrenilir. Aile, çocukları dünyaya getiren ve topluma kazandıran bir müessesedir. Bundan dolayı da toplumun devamı açısından çok önemli bir işleve sahiptir.
Dinler Evliliğe Önem Verir
Dinler hem bireyin hem de toplumun sağlıklı, mutlu ve huzurlu yaşamasını ister. Aile bireyin ve toplumun huzurlu, mutlu, sağlıklı bir yaşam sürdürmesi açısından büyük önem taşır. Bu nedenle dinler evliliğe önem verir. İnsanları evlenip aile yuvası kurmaya yönlendirir. İslam dininde aile önemli bir kurum kabul edilir. Gerek Kur’an-ı Kerim’de gerekse hadislerde ailenin önemine işaret eden, insanları evlenmeye teşvik eden ifadeler yer alır. Örneğin bir ayette, “(Ve o kullar) Rabb’imiz! Bize gözümüzü aydınlatacak eşler ve zürriyetler bağışla ve bizi takva sahiplerine önder kıl, derler.”(Furkân suresi, 74. ayet.) buyrularak aile kurma isteği içinde olanlar övülür. Hz. Peygamber de bir hadisinde, “Nikâh benim sünnetimdir. Kim benim sünnetimden yüz çevirirse benden değildir.”(Ahmed b.Hanbel, Müsned, C 3, s. 282.) buyurarak insanları evlenmeye yönlendirir.
Yahudiliğe göre evlenmek dinî bir görevdir ve bekâr kalmak günahtır. Evlenmeyip aile kurumunun yok olmasına sebep olan kimse dinen sorumludur. Tevrat’ta “…Semereli olun, çoğalın ve yeryüzünü doldurun.”(1) ifadesiyle insanlar evlenmeye yönlendirilir. Hristiyanlıkta da evlilik teşvik edilir. Bu dinde aile dinî bir kurum olarak görülür. Evlenen karı-kocanın tek bir beden hâline geldiği ve ayrılmalarının söz konusu olamayacağı kabul edilir. Bu anlayış nedeniyle bazı Hristiyan mezheplerinde boşanmak yasaklanmış, günah olarak değerlendirilmiştir.(2)
Hinduizmde evlilik dinî bir görev kabul edilir. Evlilik çağına ulaşan kişiler dinî kurallara uygun olarak evlenir. Kişinin evlenerek aile kurması, çocuk sahibi olması ve gelenekleri yaşatması gerektiği belirtilir.(3) Japonların millî dini olan Şintoizmde aile kutsal bir kurum olarak görülür. Evlilik törenleri tapınaklara bitişik olan evlenme salonlarında din adamlarının yönetiminde gerçekleştirilir.(4) Çin dinlerinden Konfüçyanizmde kişinin evlenmeden ölmesi günah kabul edilir.(5)
(1) Tevrat, Tekvin, 1/28.
(2) İslam Ansiklopedisi, C 18, s.197.
(3) İslam Ansiklopedisi, C 18, s.116.
(4) Osman Cilacı, Günümüz Dünya Dinleri, s.154-155.
(5) Osman Cilacı, Günümüz Dünya Dinleri, s.158.