İnsan, yaratılış gereği üstün bir kudretin bulunduğuna inanmış, ona saygı göstermiş ve inancını bazı davranışlarla göstermek istemiştir. Böylece insanın olduğu her yerde inanç, inançlı insanların olduğu her yerde de imanın tabii bir yansıması olarak ibadetler ortaya çıkmıştır.
İnanç, peygamberlerin Allah’tan (c.c.) getirdiği esasların doğru olduğunu kabul edip onlara gönülden bağlanmaktır. İbadet ise gönülden isteyerek Allah’a (c.c.) kulluk etmek, saygı göstermek, onun emirlerini yerine getirmek ve yasaklarından kaçınmak demektir. İslam dininin başlıca ibadetleri namaz kılmak, oruç tutmak, zekât vermek ve hacca gitmektir. Fakat ibadetler bunlarla sınırlı değildir. Allah’ın (c.c.) rızasını kazanma niyetiyle yapılan her güzel iş ve davranış da ibadet olarak kabul edilir.
Dinî bir yaşayışın özünde iman, imanın olduğu yerde ise ibadetler vardır. Çünkü ibadetler, imanın varlığından hayat bulur. Ayrıca ibadetler insanın imanını güçlendirir ve sağlamlaştırır. Allah’a (c.c.) inanıp ona ibadet eden kimselerin ahlakı da güzelleşir. Bu sebeple dinî hayatın iman, ibadet ve ahlak yönünü birbirinden ayrı düşünmemek gerekir. Yüce Allah (c.c.), Kur’an-ı Kerim’de iman ile ibadeti birlikte zikretmiştir. Bu konuyla ilgili bir ayette “Ey iman edenler! Rükû edin, secdeye kapanın, Rabb’inize ibadet edin, hayır işleyin ki kurtuluşa eresiniz.” (Hac suresi, 77. ayet.) buyurarak iman edenlerin ibadet etmesi gerektiğini de belirtmiştir. Peygamberimiz (s.a.v.) de “İslam nedir?” sorusuna “Allah’tan başka ilah olmadığına, Muhammed’in Allah’ın kulu ve elçisi olduğuna şehadet etmek, namaz kılmak, zekât vermek, Ramazan orucunu tutmaktır…” (Buhârî, İman, 1-2; Müslim, İman, 19-20.) şeklinde cevap vermiş ve İslam’ı iman ile ibadetin birlikteliği üzerinden açıklamıştır.
İnanç sadece dil ile söylenip kalpte yaşatılabilecek bir duygu değildir; ancak ibadetlerle davranışlara yansıtılarak bir anlam kazanır. Bu sebeple inanan bir kimse inancını eylemleriyle göstermek zorundadır. İman, ibadet ve ahlak arasındaki ilişki bir ağaç benzetmesiyle açıklanabilir. İman bir ağacın köklerine, ibadetler gövdesi ve dallarına, ahlak ise ağacın meyvelerine benzetilebilir. Nasıl ki bir ağaç kökleri, gövdesi, dalları ve meyveleriyle bir bütünlük oluşturuyorsa iman, ibadet ve ahlak da birbirini tamamlar. Diğer taraftan iman cennete girmeye, ibadet ise cehennemden kurtulmaya vesile olur. Yapılan güzel ibadetlerin ve davranışların sevabını almak için de iman etmek gerekir. Nitekim yüce Allah (c.c.) “…Kim inanmayı kabul etmezse, şüphesiz amelleri boşa gider. O ahirette de kaybedenlerdendir.” (Mâide suresi, 5. ayet.) buyurmuştur.
İnsanın Allah’a (c.c.) olan sevgi ve saygısını gösterme arzusu, onu ibadet etmeye istekli hâle getirir. Allah’a (c.c.) inandığı için davranışlarına özen gösteren insan, kötü davranışlardan uzaklaşır. Böylece iman insanı ahlaklı olmaya, iyi işler yapmaya, Allah’ın (c.c.) rızasını kazandırmaya yönlendirir. Tüm bu süreçlerin sonunda insan, Allah’a (c.c.) güvenip ona olan kulluk borcunu yerine getirdiği için kendini huzurlu ve mutlu hisseder. Allah (c.c.) iman edip güzel amel işleyen kullarına karşılığını vereceğini ise “Şüphesiz, iman edip de güzel davranışlarda bulunanlar için içinde devamlı kalacakları ve nimetleri bol cennetler vardır. Bu, Allah’ın verdiği gerçek sözdür. O, mutlak güç ve hikmet sahibidir.” (Lokmân suresi, 8-9. ayetler.) ayetiyle bildirir.
Kur’an-ı Kerim’de birçok ayette “Ey iman edenler ve salih amel işleyenler…”18 buyrulması inanç ile ibadet arasında bir irtibat olduğunu göstermektedir. İnanç ile ibadet arasındaki ilişkiye iki açıdan bakmak mümkündür. Kelâm ve akâid ilmi açısından baktığımızda; ehl-i sünnet kelamcılarına göre amel, imanın cüzü (parçası) değildir. İman eden bir kişi farzları terkettiğinde ya da haram olan davranışları yaptığında işlediği günahı helal saymadığı sürece dinden çıkmaz. O kişi günahkâr mü’min kabul edilir. İnancın varlığı ibadetin varlığına bağlı değildir. Ancak ibadetin olmadığı bir iman meyvesiz bir ağaca benzer, kuvvetli ve sağlam değildir.19 İmanı üstün bir dereceye çıkarmak ve uhrevî nimetlere ulaşmak için ibadet gereklidir.
Fıkıh ilmi açısından inanç-ibadet ilişkisine baktığımızda; yapılan bir ibadetin Allah (c.c) katında makbul olup, geçerli olabilmesi için Allah’a (c.c) iman etmiş olmak şarttır. İnançsız bir kimsenin yaptığı davranşlar o kişiye ibadet sevabı kazandırmayacaktır. İnanmayanların yaptıkları ameller geçersiz kabul edilecektir ve o kişiler ahirette hüsrana uğrayanlardan olacaklardır.20
Kur’an-ı Kerim’de, münafıkların yaptıkları sadaka ve infakların Allah (c.c) ve Resûlünü inkâr etmeleri sebebiyle kabul edilmeyeceği haber verilmiştir.21 “Her kim, mü’min olarak salih amel işlerse, artık o, ne zulümden ne de hakkının çiğnenmesinden korkar.”22 ayetinde iman amelin şartı kılınmış, imanlı bir şekilde yapılan iyi ve güzel davranışların kişiye fayda sağlayacağı haber verilmiştir.
İnsan bir şeye emek harcadı ise onu kolay kolay bırakmak istemez. İbadet, iman yolunda harcanan emek ve çabadır. Ömrünü ibadetlerle geçiren bir kişi, uğrunda hayatı boyunca emek harcadığı inancına sıkı sıkı bağlı kalır. İbadetlerini yapmayan bir mü’min ise, şeytanın her türlü hile ve aldatmaları karşısında dirençsiz ve savunmasız kalacaktır.
18. bk. Bakara suresi, 277. ayet; Beyyine suresi, 7. ayet.
19. Saim Kılavuz, Anahatlarıyla İslam Akaidi ve Kelam’a Giriş, s. 29.
20. bk. Mâide suresi, 5. ayet.
21. bk. Tevbe suresi, 54. ayet. 22. Tâhâ suresi, 112. ayet.