Kur’an’ın Okunması ile İlgili Kavramlar

Kur’an-ı Kerim’in ayetleri Allah’a (c.c.), insanlara, canlılara ve varlıklara karşı görev ve sorumluluklarımızı bildiren ilahi kanunlardır. Bu durum, Kur’an’da “Biz bu kitabı sana, her şey için bir açıklama, doğru yolu gösteren bir rehber, bir rahmet ve Müslümanlar için bir müjde olarak indirdik.” (Nahl suresi, 89.ayet.) ayetiyle ifade edilmiştir. Bu ayetler akıl ve irade sahibi bir insanı, kendisi ve kâinat hakkında düşünmeye sevk ederek her şeyin yaratıcısı olan Allah’a (c.c.) yönelmeye çağırır. İnsanın bu çağrıya uyma yollarından biri de Kur’an-ı Kerim’i okuyarak Allah’ın (c.c.) emir, yasak, öğüt ve uyarılarını öğrenmektir. Kur’an’ı okumak ve anlamak Allah (c.c.) ile iletişim kurmanın bir başka yoludur. Bu özelliği nedeniyle Kur’an, okunmasının da ibadet kabul edildiği bir kitaptır.

Kur’an inanç, ibadet, ilim ve ahlak gibi alanlardaki pek çok hakikâti içine almaktadır. Kur’an okuyan bir Müslüman hayatının inanç ve düşünce sahasında olduğu gibi insanî ve ahlakî ilişkilerinde de izleyeceği yolu öğrenmiş olur. Kur’an’ın yol göstericiliği bir ayette ‘’Şüphesiz ki bu Kur’an en doğru yola iletir; iyi davranışlarda bulunan müminlere, kendileri için büyük bir mükâfat olduğunu müjdeler.” (İsrâ suresi, 9. ayet.) şeklinde belirtilmektedir.

Kur’an-ı Kerim’in öğrenilmesi, ezberlenmesi ve manasının anlaşılması her Müslüman için önemlidir. Kur’an’da yer alan hükümleri anlamak ve hayata tatbik etmek Kur’an’ı okumakla ve anlamakla mümkündür. Bu süreçte bilinmesi gereken tecvit, mukabele, hatim ve hafızlık gibi bazı kavramlar vardır.

Tecvit, kelime olarak “bir işi güzel yapma, güzelleştirme, süsleme” gibi anlamlara gelmektedir. Terim olarak ise tecvit; Kur’an-ı Kerim’i, harflerin çıkış yerlerine ve sıfatlarına uygun olarak hatasız bir biçimde okumayı öğreten ilimdir. Tecvit kurallarında vahiy meleği Cebrail’in (a.s.) Hz. Peygamber’e (s.a.v.) Kur’an-ı Kerim’i okuyuş şekli esas alınmış ve bu okuyuş şekli kıraat âlimleri tarafından nesilden nesle aktarılarak günümüze kadar gelmiştir. Hz. Peygamber’in (s.a.v.) Kur’an okuyuşunu beğendiği sahabilerden biri olan Abdullah İbn Mesud’un şu sözleri tecvite uymanın önemine dikkat çekmektedir: “Kur’an-ı Kerim’i tecvit ile okuyunuz. Sesinizi güzelleştirerek onu süsleyiniz ve Arapça kurallara uygun olarak okuyunuz.” (İbnü’l- Cezerî, En-Neşr fi Kıraati’l- Aşr, I, 210.)

Kur’an’ın tecvit kurallarına uygun bir şekilde okunması dinleyenler üzerinde manevî duyguları canlandırır ve derin bir etki bırakır. Kur’an’ı tecvitli okumanın yanı sıra tertil üzere okumak da gerekir. Tertil, Kur’an-ı Kerim’i düşünerek, anlayarak, ayetleri tane tane okumak demektir. Yüce Allah (c.c.) bu konuyla ilgili bir ayette ‘’Kur’an’ı tane tane oku.’’ (Müzzemmil suresi, 4. ayet.) buyurarak Kur’an’ın tecvit ve tertil üzere okunmasını istemiştir. Aynı zamanda Kur’an’ın indiriliş sürecinde Hz. Peygamber’e (s.a.v.) de tertille okunduğu “… Biz Kur’an’ı senin kalbine yerleştirmek için (parça parça) indirdik ve onu sana tane tane okuduk.” (Furkân suresi, 32. ayet.) ayetiyle ifade edilmiştir.

Mukabele, sözlükte “karşılaştırma, karşılık verme, karşı karşıya bulunma” demektir. Terim olarak ise Hz. Muhammed (s.a.v.) ile Cebrail’in (a.s.) vahyin geldiği süre boyunca inen ayetleri her yılın ramazan ayında birbirlerine karşılıklı okumasıdır. (bk. Buhârî, İsti’zân, 43.) Mukabele, günümüzde özellikle ramazan aylarında bir kişinin Kur’an okuyup cemaatten diğerlerinin onu takip etmesi şeklinde yaşatılan bir gelenek hâlini almıştır. Kur’an’ı Kerim’i okumayı bilmeyen veya yeteri kadar güzel okuyamayan kimseler mukabele yoluyla okuyuşunu güzelleştirme ve Kur’an’ı Kerim’i öğrenmeyi gerçekleştirebilirler.

Hatim, kelime olarak sona erdirme, bitirme anlamlarına gelir. Terim olarak ise Kur’an-ı Kerim’i Fâtiha suresinden başlayıp Nâs suresine kadar tek başına veya cemaatin huzurunda yüzünden veya ezberden okumak demektir. Kur’an’ı ezberden ya da yüzünden, baştan sona okumaya veya dinlemeye hatim denilmiştir. Hz. Muhammed (s.a.v.)‘’Allah katında ameli en değerli olan kişi, Kur’an’ı başından sonuna kadar okuyan, bitirince tekrar başlayandır.’’ (Tirmizî, Kıraat, 4.) buyurarak Kur’an hatmine dikkat çekmiştir.

Hafız, kelime olarak “ezberleyen, koruyan, saklayan, unutmayan kimse” anlamına gelmektedir. Terim olarak ise Kur’an’ı başından sonuna kadar ezberleyip okuyabilen kimseye denir. Kur’an’ı bütünüyle ezberlemeye de hafızlık denir. Hz. Peygamber (s.a.v.) Kur’an’ın korunması ve sonraki nesillere de eksiksiz ulaştırılmasını sağlamak için ayetleri sahabeye yazdırmıştır. Bunun yanı sıra ayetlerin ezberlenmesi konusunda da teşvik edici olmuştur.

Hz. Peygamber (s.a.v.) Kur’an’ı düzgün okumayı ve ayetlerin anlamlarını kavrayabilmeyi önemsemiştir. Ayrıca inananları Kur’an’dan sureler ezberlemeye teşvik etmiştir. Bu konuyla ilgili ‘’Kur’an’ı ezberleyip okuyan kişi, Allah katındaki seçkin meleklerle birlikte olacaktır. Kur’an’ı zorlanarak da olsa devamlı okumaya çalışan kişiye ise iki kat ecir vardır.’’ (Buhârî, Tefsir, (Abese) 1.) buyurmuştur.

Kur’an-ı Kerim, bütün insanlığa hitap eden evrensel bir kitaptır. Dünya üzerindeki her Müslüman, Kur’an’daki emir ve yasakları öğrenir, hayatını bu esaslara uygun bir şekilde yaşamaya çalışır. Kur’an’ı okumak başlı başına bir ibadettir fakat asıl amaç Kur’an’ı okumakla birlikte onu anlamak olmalıdır.

Kur’an’ın bir hidayet rehberi olarak işlevini yerine getirebilmesi için öncelikle doğru anlaşılması gerekir. Vahyin ilk anından itibaren onu anlamak, öğ – renmek ve yaşamak konusunda istekli ve gayretli olan Müslümanlar, Hz. Peygamber’in (s.a.v.) vefatından sonra da onu doğru anlama konusunda gayret etmişlerdir.

Kur’an, Hz. Peygamber’e (s.a.v.) içinde yaşadığı kavmin diliyle Arapça olarak vahyedilmiştir. Bütün dünya Müslümanlarının Arapça’yı iyi bilmesi veya öğrenmesi mümkün olmadığından bu durum, Kur’an-ı Kerim’in Arapça’dan farklı dillere çevirilerinin yapılmasını zorunlu kılmıştır. Bu çalışmalarla Arap olmayan Müslümanların kendi dillerindeki çeviriler yardımıyla Kur’an’ı anlamaları ve onun hükümlerini hayatlarına yansıtmaları sağlanmıştır. Kur’an’ın anlaşılması ve yorumlanmasıyla ilgili meal, tefsir gibi kavramları ve bu konuda yapılan çalışmaları bilmek Kur’an’ı anlamayı kolaylaştıracaktır.

Meal, kelime olarak “kavram, mefhum” anlamlarına gelir. Terim olarak ise Kur’an ayetlerinin tam karşılıkları başka dillere aktarılamadığından, ayette anlatılmak istenileni yakın anlamlarla başka bir dile çevirme demektir. “Meal” kelimesi Kur’an-ı Kerim’in aynen tercümesine imkân olmadığı düşüncesinden hareketle tercih edilmiştir.

Türkçe olarak birçok meal çalışması yapılmıştır. Her mealde, meali yazanın kendisinden kattığı yorumsal özellikler vardır. Mealler, meali hazırlayan kişinin dil, kültür, tarih ve diğer ilimlerin etkisi altında ortaya çıkardığı bir çeviridir. Bu sebeple hiçbir meal Kur’an-ı Kerim’in kendisi değildir.

Tefsir, kelime olarak “kapalı bir şeyi açma, bir manayı açığa çıkarma ve bir şeyi açıklama” anlamlarına gelir. Terim olarak ise insanın bilgi birikimi ve Arap diline hâkimiyeti ölçüsünde Kur’an-ı Kerim metninin içerdiği manaları ortaya çıkarması, yorumlaması demektir. Tefsir aynı zamanda Kur’an-ı Kerim ayetlerinin anlamlarını açıklamaya, hükümlerini ve bu hükümlerin dayandığı gerekçeleri açığa çıkarmaya ve ayetleri belirli bir yöntem çerçevesinde yorumlamaya yarayan ilim dalıdır.

Kur’an-ı Kerim’i insanların anlayabileceği şekilde, Kur’an ilimlerinden yararlanarak yorumlayan, Allah’ın (c.c.) ayetlerindeki esas amacı ortaya çıkarmaya çalışan alimlere müfessir denilmiştir. Kur’an-ı Kerim’in ilk müfessiri Hz. Peygamber (s.a.v.) olmuştur. O, Kur’an-ı Kerim ayetlerini kendi hayatında uygulayıp yaşayarak ve açıklayarak tefsir etmiştir. Daha sonra da Müslümanlar, Kur’an’ı anlama ve yaşama sürecinde her çağda tefsir çalışmaları yapmışlardır.

Tefsir ilminin amacı ayetlerden genel ilkeler çıkararak yaşanan çağa ışık tutacak yeni bakış açıları geliştirmektir. Kur’an-ı Kerim’in, çağlar üstü mesajını günümüz insanıyla yeniden ve doğru bir şekilde buluşturmak amacıyla her çağda yeni tefsirlere ihtiyaç duyulmaktadır.

Yorum yapın