“Allah’a dayandım!” diye sen çıkma yataktan… Ma’nayı tevekkül bu mudur? Hey gidi nadan! Ecdadını, zannetme, asırlarca uyurdu; Nerden bulacaktın o zaman eldeki yurdu? Mehmet Akif Ersoy, Safahat, s.453.
Tevekkül ne demektir? Doğru tevekkül anlayışı nasıl olmalıdır?
Tevekkül, Allah’a teslim olmak, güvenmek, dayanmak ve sığınmak demektir. Dinî terim olarak ise bir amaca ulaşmak için elden gelen tüm gayreti gösterip gerekli olan her türlü tedbiri aldıktan sonra, o işin sonucunun Allah’a bırakılmasıdır.
İnançlı insanın özelliklerinden biri de yaptığı ve yapacağı işlerde Allah’a güvenmesidir. Bilinçli bir Müslüman gücü oranında elinden gelen tüm gayreti gösterdikten sonra sonucu ve başarıyı Allah’a bırakır. Çünkü Allah’ın destek ve yardımı olmadan hiçbir şeyin gerçekleşmeyeceğini bilir.
Tevekkül, Müslümanların imanlarının bir sonucudur. Tevekkül eden kimse Allah’a kayıtsız şartsız teslim olmuş, O’ndan razı kimsedir. Tevekkülde başkasının yardımına güvenmeyip yalnız Allah’a sığınarak çalışmak inancı vardır. Konuyla ilgili bir sözünde Peygamberimiz şöyle buyurmuştur: “Bir şey istediğin zaman yalnız Allah’tan iste. Yardım dilediğin zaman Allah’tan dile. Şunu iyi bil ki bütün yaratılmışlar el birliği ile sana bir menfaat bahşetmek isteseler, Allah’ın sana yazdığından daha fazlasını bağışlayamazlar. Yine yaratılmışların tümü elbirliği ile sana bir zarar vermek isteseler, Allah’ın sana takdir ettiğinden fazlasını yapamazlar.” (Tirmizi Sünen, fi sıfati’l- Kıyame, 60)
Doğru olmayan tevekkül anlayışı nedir?
İnsanın çalışmayı bırakıp tembellik ederek kendisinin yapması gereken işleri Allah’a havale etmesi, doğru bir tevekkül anlayışı değildir. Örneğin bir öğrenci dersine çalışmadan “Ben Allah’ın yardımına güveniyorum, Allah bana yardım eder.” diyerek sınava girmesi yanlış bir tevekkül anlayışıdır. Çalışmadan, hiçbir çaba göstermeden başarılı olmayı beklemek tembelliktir, miskinliktir.
KISSA
Hz, Ömer bir gün camiye girdiğinde, oturmuş sohbet eden bir topluluk görür. Yanlarına yaklaşıp sorar,
– Sizler kimsiniz, ne iş yaparsınız?
– Bizler mütevekkil (Allah’a tevekkül eden) insanlarız. Çalışmayız, Allah her canlının rızkını yaratmıştır. Bizler vaktimizi ibadetle geçiririz.
Bu sözlere, çok kızan Hz. Ömer,
– “Sizler mütevekkil (Allah’a tevekkül eden) değil, müteekkil (hazır yiyici, başkasının sırtından geçinen, asalak) insanlarsınız! Gerçek mütevekkil, tohumunu tarlaya atan ve ondan sonra Allah’a güvenip dayanan kimsedir.” der ve onları camiden çıkartır.
—
Tevekkül, tembellik ve miskinliği gerektirmez. Gerçek mütevekkil çalışmadan kazanılmayacağını, ekmeden biçilmeyeceğini bilen kimsedir. Konuyla ilgili ayette: “…Kim Allah’tan korkarsa Allah ona (darlıktan genişliğe) bir çıkış yolu ihsan eder. Ve ona beklemediği yerden rızık verir. Kim Allah’a güvenirse Allah, ona yeter. Şüphesiz Allah emrini yerine getirendir. Allah her şey için bir ölçü koymuştur.” (Talâk Suresi, 2 ve 3. ayet)
Sevgili Peygamberimiz, yaşadığı birçok olayda öncelikle tedbirini almış, sonra Allah’a tevekkül etmiştir. Peygamberimiz tevekkülden önce tedbir almanın önemini şöyle vurgulamıştır: ”Bir adam Peygamberimize gelerek: ‘Hayvanımı bağlayarak mı yoksa serbest bırakarak mı Allah’a tevekkül edeyim?’ diye sormuştu. Peygamberimiz de, ‘Bağla ve tevekkül et!’ buyurdu.” (Tirmizî, Kıyamet, 61.)