İslamiyet, Allah’ın (c.c.) gönderdiği son ilahi dindir. İslam’ın mesajı tüm insanlığa yöneliktir. Onun emir ve yasakları, ilkeleri kıyamete kadar her zaman ve her toplum için geçerlidir. Çünkü İslamiyet evrensel bir dindir. Yüce dinimiz Arap Yarımadası’nda ortaya çıkmış, oradan da tüm dünyaya yayılmıştır. Günümüzde, dünya üzerinde Müslümanlığı kabul etmiş olan pek çok millet bulunmaktadır. Bunlardan biri de bizim milletimizdir.
Acaba Türkler İslam’ı ne zaman tanımıştır? Türklerin Müslümanlaşma süreci hangi dönemde başlamıştır? İslamiyet miladi VII. yüzyılın başlarında ortaya çıkmış bir dindir. Son peygamber Hz. Muhammed (s.a.v.), İslam’ı kendi toplumundan başlamak üzere diğer milletlere de tebliğ etmiştir. Ancak Hz. Peygamber (s.a.v.) ve Dört Halife zamanında Türklerle Müslüman Araplar arasında çok ciddi münasebetler gerçekleşmemiştir.
Hz. Muhammed (s.a.v.) zamanında Müslüman Araplar ile Türkler arasında doğrudan bir ilişki olmamıştır. Dört Halife Dönemi’nde ise bu ilişkiler sınırlı düzeyde kalmıştır.
Emeviler Dönemi’nde Müslüman Arapların Türklerle ilişkileri çok olumlu seyretmemiştir. Bu dönemde özellikle bazı Emevi yöneticilerinin adalete uygun olmayan tutumları ve Arap olmayan topluluklara karşı izledikleri olumsuz politikalar sebebiyle Türklerin Müslümanlığa geçişi daha çok bireysel düzeyde kalmıştır.
Emevilerin yıkılmasıyla İslam dünyasında hilafet Abbasilerin eline geçmiştir. Bu dönemde aralarında siyasi birlik bulunmayan Türkler, özellikle Batı Türkistan’da Çin tehdidi altında kaldılar. Çinlilerin Türk topraklarında ilerlemesi karşısında zor durumda kalan Türkler, Abbasilerden yardım istediler. 751 yılında yapılan Talas Savaşı’nda Türkler, Abbasilerin de desteğiyle Çinlileri mağlup ettiler. Bu olay, Türk-Arap ilişkilerinde dönüm noktası oldu. Talas Savaşı’ndan sonra Türklerle Müslüman Araplar arasında yakın ilişkiler gelişti. Abbasiler, Emevilerin Arap olmayan halka karşı izlediği olumsuz politikayı terk ettiler. Onlara değer verdiler. Örneğin Türkler bu dönemde önemli askerî ve siyasi makamlara getirildiler.
Abbasiler Dönemi’nden itibaren Türklerin Müslümanlığı kabul etme süreci hızlandı. Türkler, özellikle X. yüzyıldan itibaren kitleler hâlinde Müslüman oldular. Önce Karluk, Yağma ve Çiğil boyları, sonra da en büyük Türk boyu olan Oğuzlar Müslümanlığı kabul etti. Bunlar, Müslüman olmayan Türklerden ayrı oldukları belli olsun diye Türkmen olarak anıldı. Karahanlılar (840), İtil Volga Bulgar Devleti (921) ve Gazneliler (963) halkı ve yöneticileri Müslüman olan ilk Türk devletleridir. Bundan sonra İslamiyet Türkler arasında hızla yayılmıştır. Zamanla Türkler, İslamiyetle bütünleşmiş, bu yüce dinin en büyük destekçisi ve hizmetkârı olmuşlardır. Özellikle Selçuklular ve Osmanlılar bu anlamda çok büyük hizmetler yapmışlardır. (Nesimi Yazıcı, İlk Türk-İslam Devletleri Tarihi, s. 11-20.)
Atatürk, milletimizin en önemli değerlerinden birinin İslam dini olduğunu belirtmiştir. Türk milletinin İslamiyetle bütünleştiğini ifade etmiştir. Bir sözünde, “Milletimiz din ve dil gibi iki kuvvetli fazilete maliktir. Bu faziletleri hiçbir kuvvet, milletimizin kalp ve vicdanından çekip alamamıştır ve alamaz.” (Atatürkçülük, C 1, s. 11.) demiştir.
Türkler, geniş bir coğrafyada yüzyıllarca göçebe hayatı sürmüş, bu özelliklerinden dolayı birçok farklı kültür ve inançtan etkilenmiştir. Eski Türk inancının yanı sıra Türkler arasında İslamiyet’i tanımadan önce Budizm, Zerdüştlük (Mecusilik), Maniheizm, Hristiyanlık ve Yahudilik gibi dinleri de kabul edenler olmuştur. (Nesimi Yazıcı, İlk Türk-İslam Devletleri Tarihi, s. 11.)
Göktürkler devrinde gökle ilgili olmasının yanında soyut manası ile tek bir tanrı inancı ortaya çıkmıştır. Orhun Kitabeleri yer, gök ve bütün mahlukların yaratıcısı, insanların iyi veya kötü kaderlerini belirleyen bir tanrı fikrinin oluştuğunu göstermektedir. (Osman Turan, Türk Cihân Hâkimiyeti Mefkûresi Tarihi, C 1, s. 103-104.) Türkler arasında yaygın olan Gök Tanrı inancına göre ibadetin merkezinde Tanrı ve O’nun rızasını kazanma düşüncesi vardır. Türkler ahiret, mahşer günü, hesapların görülmesi, cennet ve cehennem inancına sahiptir. Gök Tanrı inancına göre ruhların ölümsüzlüğü, iyi ve kötü ruhların varlığı kabul edilir. (Mustafa Erdem, “Geleneksel Türk Dini ve İslam”, Dinî Araştırmalar Dergisi, C 1, s. 82-83.) Bu inanç bazı yönleriyle İslam’ın inanç sistemine benzer yönlere sahiptir.
Köklü bir dinî geleneğe sahip olan Türklerin, yerleşmiş ahlaki değerleri vardır. Yalan, zina, hırsızlık, adam öldürme, laf taşıma, kibirlenme gibi davranışlar hoş karşılanmamaktadır. (Mustafa Erdem, “Geleneksel Türk Dini ve İslam”, Dinî Araştırmalar Dergisi, C 1, s. 83.) Bu davranışlar İslam’a göre de kötü davranışlardır. İslam dininin öğütlediği doğruluk, dürüstlük, cömertlik, misafirperverlik gibi ahlaki ilkeler Türkler tarafından da önemsenen iyi davranışlardır.
Türkler ve Müslümanlar arasındaki ilk ilişkiler, Hz. Ömer (r.a.) döneminde gerçekleşen Nihavend Savaşı’nı (642) takiben İran’ın fethinin tamamlanmasıyla başlamıştır. Ancak bu tarihten önce Türkler ve Araplar Sasani İmparatorluğu aracılığı ile birbirleriyle tanışmışlardır. (Hakkı Dursun Yıldız, “İslâmiyet ve Türkler”, Diyanet İlmî Dergi, s. 285.)
Abbasiler, iktidara geldiklerinde Batı Türkistan’da Çin güçleriyle karşılaşmıştır. Çin ve Müslüman kuvvetleri arasında 751 yılında Talas Savaşı meydana gelmiştir. Türklerin desteğiyle Çinliler büyük bir yenilgiye uğramıştır. Bu tarihten itibaren Türklerle Müslüman Araplar arasında barış ve dostluk temelli ilişkiler başlamış, Türklerin İslam dinine girmeleri giderek hızlanmıştır. (Nesimi Yazıcı, İlk Türk-İslam Devletleri Tarihi, s. 17-18.)
Orta Asya’da İslam’ın yayılmasında Türklerin önemli katkıları olmuştur. Türk coğrafyasında yetişen âlimler, İslamiyet’in Anadolu’da yayılmasında etkili olmuştur. Türklerin devlet olarak İslamiyet’i kabul etmesi 10. yüzyılda gerçekleşmiştir. İslamiyet’i resmî din olarak kabul eden ilk Türk devletleri İtil (Volga) Bulgarları, Karahanlılar ve Gaznelilerdir.
Türkler arasında İslam’ın yayılmasında ehl-i beytin önemli katkıları vardır. On İki İmam’ın sekizincisi Ali er-Rıza, ehl-i beytten birçok kişi gibi Türkistan’a göç etmiştir. Kur’an ve sünneti sade bir dille anlatan Ali er-Rızâ, Türkler arasında İslam’ın yayılmasında etkili olmuştur.
1071 Malazgirt Zaferi ile Anadolu’nun İslamlaşması süreci başlamıştır. Osmanlı Dönemi’nde ise İslam, doğudan batıya geniş bir coğrafyaya yayılmıştır. İslam dünyası, Türklerin İslamiyet’i benimsemesiyle daha da güçlenmiştir.
Türkler, İslamiyet’i kabul edişinden günümüze kadar bilim, sanat, edebiyat gibi birçok alanda önemli şahsiyetler yetiştirmiştir. Şeyh Edebali, Ahmet Yesevî, Yunus Emre, Şeyh Hamid-i Velî gibi birçok şahsiyet İslamiyeti yaşamada Türklere manevi olarak önderlik etmişler, Yusuf Has Hacip, Birunî, İbn Sînâ, Mimar Sinan, Fuzulî gibi birçok isim de Türk-İslam medeniyetine önemli katkılar sağlamışlardır.
EHL-İ BEYT: Hz. Peygamber’in (s.a.v.) ev halkı, yakın akrabaları ve onun soyuna denir.