Ne kadar da şanslıyız, öyle değil mi? Yaratan, yüzbinlerce seçenek arasından bizleri insan olarak tercih etmiş. Ne kadar şükretsek az… Taş, toprak vs. olarak bırakmamış. Kıyıda köşede yetişen bir ot da olabilirdik. Yüzüstü sürünen bir yılan, boyundan büyük yükler taşıyan bir karınca ya da tonlarca ağırlığa sahip bir fil…
Bu ihtimaller hiç de cazip gelmedi. Ya siz ne dersiniz? Bu ihtimallerden birini tercih eder miydiniz? Yoklukta bırakmayıp var eden, var ettikleri içinde en üstünü kılan, her şeyi emrimize amade kılan Rabbimize hamd olsun! Allah (c.c.) “Biz insanı en güzel biçimde yarattık.” (Tîn suresi, 4. ayet.) buyurmuştur. İnsanı diğer varlıklardan ayıran özellikleri tespit edilirse Allah’ın (c.c.) insana verdiği önem daha iyi anlaşılır. Aşağıda yer alan uygulamayı cevaplayarak insanın diğer varlıklara karşı üstünlüğünü daha iyi anlayabilirsiniz.
Bizi akıl, şuur ve irade sahibi bir insan olarak yaratılanların en üstünü kılan, yeryüzünün binlerce çeşit nimetlerini önüme seren Rabbimize hamdolsun. Hamdolsun O’na ki bana yeryüzünü bir döşek, gökyüzünü tavan kılmış. Güneşi lambam ve sobam, ayı takvimim etmiş. Yeryüzünü hânem kılmış. Hiçbir malım mülküm olmasa da “en zengin benim” diye haykırabiliyorum. Yaratan, gönderdiği vahiyle bana şöyle seslendi: “O, yerde ne varsa hepsini sizin için yarattı…” (Bakara suresi, 29. ayet.) Bizi, yeryüzünün halifeleri kıldı.
Tüm varlıkların üstünde bir makam ve beraberinde ağır bir sorumluluk verdi. Allah’ın (c.c.) emirleri doğrultusunda bir yaşam sürmek ve ilahi adaleti sağlamak üzere ‘yeryüzünün halifeleri’ ünvanıyla şereflendirdi. Bu gerçeği şöyle bildirdi: “Sizi yeryüzünün halifeleri kılan, size verdiği şeylerde sizi denemek için kiminizi kiminizden derecelerle üstün kılan O’dur. Şüphesiz rabbinin cezası çok çabuktur; yine O’nun bağışlaması ve rahmeti boldur.” (En’âm suresi, 165. ayet.) Kâinattaki her bir varlığın bir amacı olduğu gibi insanın yaratılışının da bir amacı vardır. “Allah’ın varlığı ve birliği” konusunda, kâinatın ve içindeki her varlığın bir gayesi olduğunu belirtmiştik. O hâlde yaratılanların en üstünü kılınan insanın, başıboş ve gayesiz bırakılacağını düşünemeyiz. Âlemlerin Rabbi olan Allah (c.c.), insanı, yalnızca kendisine kulluk etmesi için yarattığını bildirmiştir. Kulluk görevinin gereği olarak, kimin güzel davranışlar sergileyeceğini denemek ve görmek için hayatı ve ölümü yaratmıştır.
İnsanın yeryüzü serüveni nasıl başlamıştı?
İnsanlığın atası Hz. Âdem (a.s.) ve eşi, işledikleri bir hata neticesiyle cennetten ayrılmak zorunda kalmışlardı. Cennetten, imtihan meydanı olan dünyaya gönderilmişlerdi. Belli bir süre Âdemoğulları dünyada yaşayacaktı. Rabbimiz, yeryüzünü, insan neslinin kalacağı ve ihtiyaçlarının karşılanacağı çok özel bir misafirhane olarak tasarlamıştı. Kur’an-ı Kerim’de insanın yeryüzü serüveninin başlangıcı şu şekilde geçmektedir: “Şeytan oradan onların ayağını kaydırdı da bulundukları yerden onları çıkardı. Biz de ‘… Bir zamana kadar sizin için yeryüzünde kalacak bir yer ve ihtiyaç maddeleri vardır.’ dedik.” (Bakara suresi, 36. ayet.)
Yeryüzünde yaşam sürmeye başlayan insan nesli, ilk insandan itibaren Allah (c.c.) yoluna çağıran rehberlerle hidayete yönelmiştir. Hz. Âdem (a.s.) ve eşi, yeryüzünde yaşam sürmeye başlayacaklarında şu ilahi mesajla bilgilendiler: “Onlara şöyle dedik: ‘Oradan hepiniz inin! Benden size muhakkak bir rehber gelecektir.’ Kim benim gönderdiğim rehbere uyarsa artık onlara ne korku vardır ne de üzüleceklerdir.” (Bakara suresi, 38. ayet.) Bu bilgi onlara ve sonraki tüm nesillere gönderilmiş bir mesajdı. Bu mesajın anlamı şuydu: Kim, Allah’tan vahiy mesajını alıp insanlığa ileten elçilere uyarsa kurtuluşa erecektir. Onlar korku duymayacaklar ve üzülmeyeceklerdir. Bununla birlikte bir uyarı da yapılmıştı: “İnkâr eden ve âyetlerimizi yalan sayanlara gelince, onlar cehennemliklerdir ve orada devamlı kalıcıdırlar.” (Bakara suresi, 39. ayet.)
İnsan, en güzel şekilde yaratılmıştır. Buna rağmen o, tercihleri neticesinde aşağıların aşağısına da düşebilecek bir irade (tercih) gücü ile yaratılmıştır. İnsanın, manen yücelmesi ve düşmesi onun tercihine bağlıdır. Allah’ın elçilerine ve vahyine uyan insan yücelir, cennete layık bir hâle gelir. İnkâr edip yalanlayanlar, kötülüklere gömülenler ise aşağıların aşağısına düşer. İnsanın her eylemi kaydedilmektedir. Peki bu kaydın anlamı nedir? İnsan imtihan alanından ayrıldıktan sonra bunlarla karşılaşacak, yaptıklarına göre karşılık bulacaktır. Yaptığı iyilikler de kötülükler de karşılıksız kalmayacaktır: “Kim zerre miktarı hayır yapmışsa onu (karşılığını) görür. Kim de zerre miktarı şer işlemişse onu (karşılığını) görür.” (Zilzâl Sûresi, 7 – 8. ayetler.) Atalarımızın dediği gibi: “Ne ekersen onu biçersin.” Allah (c.c.), insanı yaratılmışların en üstünü kılmıştır. Akıl nimeti başta olmak üzere pek çok nimetle yarattıklarının en şereflisi yapmıştır. Emaneti insana yüklemiş, insanı yeryüzünün halifeleri eylemiştir. Tüm bu iyilikler karşısında insana düşen şükür, şükrün gereği olarak da Allah’ın (c.c.) emir ve yasaklarına uygun bir hayat sürmektir. Ahiretteki kalıcı kazançların elde edileceği bu geçici memlekette hoş bir sada bırakabilmektir.
Ne mutlu “Ben Allah’a teslim olmuş Müslümanlardanım.” diyene! Bâki kalan bu kubbede
hoş bir sada imiş!