Yüce Allah (c.c.), akıl ve irade ile diğer canlılardan farklı ve üstün yarattığı insanı, çeşitli kabiliyetlerle donatmıştır. İnsanı dilediğini seçme ve yapabilme hürriyetine sahip kılarak yaptıklarından sorumlu tutmuştur.
“İnsan, kendisinin başıboş bırakılacağını mı zanneder.” (Kıyamet suresi, 36. ayet.) diyerek bu dünyada sorumluluklarının olacağı bildirilmiştir. Bunun için de Yüce Allah (c.c.) gönderdiği peygamberler ve kitaplarla insanlara sorumluluklarını her zaman hatırlatmıştır. İslam’da dinin emir ve yasakları karşısında sorumluluk ve yükümlülük taşıyan kişilere mükellef denir. İnsan, Allah (c.c) tarafından kendisine teklif edilen kulluk görevlerini kabul etmiş olduğu için mükelleftir.
Kur’an-ı Kerim’de bu durum şöyle ifade edilmektedir: “Biz emaneti, göklere, yere ve dağlara teklif ettik de onlar bunu yüklenmekten çekindiler, (sorumluluğundan) korktular. Onu insan yüklendi….” (Ahzap suresi, 72. ayet.) Akli dengesi yerinde olan ve ergenlik çağına ulaşmış bulunan herkes dinin emir ve yasakları karşısında sorumludur. Akıl nimetinden yoksun olan ve irade kabiliyeti bulunmayan (çocukluk, uyku, baygınlık, delilik gibi ) kimselerin İslam’da ibadet yükümlülüğü yoktur. Mükellef sayılmayan durumlardan bazıları hadis-i şerifte şöyle sıralanmıştır: “Üç kişiden kalem (sorumluluk) kaldırılmıştır (yaptıklarından hesaba çekilmezler); uyanıncaya kadar uyuyandan, genç oluncaya yani aklı erinceye kadar çocuktan ve akli dengesi bozuk olanlardan.” (Tirmizi, Hudud, 1.)
Yükümlülük konusunda Yüce Allah (c.c.), hiç kimseye gücünün üstünde bir sorumluluk yüklememiştir. Bu konuda bir ayette: “…Biz herkese ancak gücünün yettiği kadarını yükleriz…” (En’am suresi, 152. ayet) buyrulmaktadır. Ayrıca Yüce Allah (c.c.), hiç kimseyi gücünün yetmediği ibadetlerle sorumlu tutmamıştır. Bakara suresi, 286. ayette şöyle buyrulur: “Allah her şahsı ancak gücünün yettiği ölçüde mükellef kılar…”
İslam’da özgür iradesiyle hareket edebilecek yaş ve olgunluğa gelmiş olan mükellef kimselerin davranışlarına ef’al-i mükellefin denir. Bu davranışlar dinî bakımdan değerlendirmeye tabi tutulur. Bu değerlendirme sonucunda her bir davranış farz, vacip, sünnet, mendup, mübah, haram ve mekruh şeklinde dinin verdiği nitelik veya değer yargısı kazanır.