Dinin Tanımı ve Kaynağı (Din Nedir, Dinin Kaynağı Nedir?)

Yüce Allah (c.c.), insanı akıl ve irade ile diğer varlıklardan üstün ve şerefli olarak yaratmış bunun yanında da onu hiçbir zaman başıboş bırakmamıştır. Allah (c.c.) ilk insan ile başlayan peygamberlik tarihinde her topluma gönderdiği elçileri vasıtasıyla da insana yol göstermiş ve ilahi emirlerini bildirmiştir. Yüce Allah’ın Peygamberlere bildirdiği ilahi kanunlar dini meydana getirir.

Din, sözlükte “örf ve âdet, ceza ve karşılık, mükâfat, itaat, hesap, boyun eğme, hâkimiyet ve galibiyet, saltanat ve mülkiyet, hüküm ve ferman, makbul ibadet, millet, şeriat” gibi anlamlara gelir. (İlmihal Diyanet s. 1) Din kelimesinin Kur’an-ı Kerim’de geçen farklı anlamlarını şöyle özetleyebiliriz:

1) En yüce kudrete teslim olma, itaat etme, boyun eğme anlamına gelir.

“De ki: Bana, dini Allah’a halis kılarak O’na kulluk etmem emrolundu.” (Zümer suresi, 11. ayet.)

“Hâlbuki onlara, ancak dini Allah’a has kılarak, hakka yönelen kimseler olarak O’na kulluk etmeleri, namazı kılmaları ve zekâtı vermeleri emredilmişti. İşte bu dosdoğru dindir.” (Beyyine suresi, 5. ayet.)

2) Ahiret, ceza yani amellerin karşılığını verme günü anlamına gelir.

“(İbrahim dedi ki:) Din (ceza) günü hatalarımı bağışlayacağını umduğum da O’dur.” (Şuara suresi, 82. ayet.)

“(Şeytana hitaben) Ve şüphesiz, din (kıyametteki hesap) gününe kadar benim lanetim senin üzerindedir.” (Sad suresi, 78. ayet.)

3) Hüküm, âdet, şeriat ve kanun anlamına gelir.

“Dini ayakta tutun ve onda ayrılığa düşmeyin” diye Nuh’a tavsiye ettiğini, sana vahyettiğimizi, İbrahim’e, Musa’ya ve İsa’ya tavsiye ettiğimizi Allah size de din kıldı. Fakat kendilerini çağırdığın bu (din), Allah’a ortak koşanlara ağır geldi. Allah dilediğini kendisine (peygamber) seçer ve kendisine yöneleni de doğru yola iletir.” (Şura suresi, 13. ayet.)

“Yoksa onların, Allah’ın izin vermediği bir dini getiren ortakları mı var? Eğer erteleme sözü olmasaydı, derhal aralarında hüküm verilirdi. Şüphesiz zalimlere can yakıcı bir azap vardır.” (Şura suresi, 21. ayet.)

Kur’an-ı Kerîm’de din kelimesi sadece Müslümanların değil, başkalarının inançlarını da ifade etmek üzere kullanılmıştır ancak Kur’an-ı Kerim’de din kelimesi en çok “Allah’ın gönderdiği Tevhid dini” anlamında kullanılmaktadır. Bu anlamın içerisinde hem Allah’ın hâkimiyeti, otoritesi, hükmünün üstünlüğü hem bu üstünlüğe kulların boyun eğip itaat etmeleri hem de Allah’tan gelen hüküm, kanun ve şeriat konuları yer almaktadır. Kısaca, Allah’ın hâkimiyetine bir teslimiyet ve O’ndan gelen hükümleri kabullenmektir. Kur’an-ı Kerim’de din kelimesi doksan iki yerde geçmektedir. Ayrıca din kelimesi on altı yerde “Allah’ın dini, din Allah için, hak din, dosdoğru din, hâlis din” şeklinde; on üç yerde ise “din günü”, on yerde geçen “dinde ihlaslı olma” şeklinde vurgulanmaktadır.

Din kelimesinin anlamında Mekke döneminde gelen ayetler ile Medine döneminde gelen ayetler arasında farklılık göze çarpar. Mekke döneminde gelen ayetlerde din, tarihin akışına ve tabiatın gidişine yön veren, zamana ve âleme hükmeden, dini ortaya koyan, hesap gününü elinde tutan Allah’ın otoritesi anlamına gelir. Medine döneminde ise bu tanım genişletilerek; kişinin Allah’a bağlı bir hayat sürdürmesi, Müslüman topluluğuna karşı görevlerini yerine getirmesi; Allah’ın mutlak tasarruf ve hâkimiyete sahip olması anlamlarına gelmektedir.

Dinin tanımı için yapılan tariflerin ortak noktasında şunları görürüz:

• İlâhî kaynaklıdır.
• Akıl sahibi insanlara hitap eder.
• Özgür irade ile seçilmelidir.
• Din bir bilgi ve tercih konusudur.
• İnsanları özü itibariyle hayır olana yönelten bir kanundur.
• Dinin bir aksiyon alanı vardır.

(Günay Tümer, “Din” maddesi, TDV İslam Ansiklopedisi, s. 314-315)

Din, tarih boyu insanla birlikte var olmuştur. Din, insanın olduğu her yerde her zaman diliminde varlığını devam ettirmiştir. İnsanlık tarihinde ne kadar gerilere gidilirse gidilsin, dinî inançlardan yoksun bir topluma rastlanmamaktadır. Din, insanın çeşitli duygu ve düşünceleriyle tavır ve davranışlarını kapsadığı için dinin ne olduğu ya da nasıl tarif edileceği öteden beri bir tartışma konusudur. Dinin yüzlerce tarifi yapılmıştır. Hemen hemen her bilim dalındaki bilginler, kendilerine göre bir din tarifi yapmışlardır ancak bu tariflerin hiçbiri üzerinde bir birlik sağlanamamıştır çünkü bilginler din tarifi yaparken dinin belli bir yönüne ağırlık vermişlerdir.

• Dinin psikolojik tanımları dinin, dinî objeyle ilişkin insanın duyguları, hisleri ve psikolojik durumlarıyla ilgili olduğunu vurgular. Örneğin; “Din, sakin bir şekilde düşünüldüğünde, dehşete düşüren bir sahra olan bir dünyada teselli aramanın sonucudur.” (Ferguson) “Din; derin, deruni tecrübenin bir türüdür.” (Friedrich Schleirmacher)

• Dinin sosyolojik tanımları dini, kültürel normları şekillendiren bir grup bilinci ya da genel olarak toplumun üretimi olarak vurgular. Örneğin; “Din, değerlerin muhafazasıdır.”( Harald Hoffding) “Din, kutsal şeyler, yani ayrı tutulan ve yasak kabul edilen şeylerle ilgili inanç ve pratiklerden ibaret birleşik bir sistemdir. (Emile Durkheim)

• Felsefi tanımlarda din, genel olarak gayr-i şahsi soyut bir kavrama uygun olarak tasvir edilir. “Din, insanın, kendisinin dışında bir varlık olarak kendine özgü varlığıyla ilişkisidir.” (Ludwig Feuerbach) “Din, insanın kutsal saydığı şeylerle olan ilişkisidir.” (Rudolf Otto) “Din, ruhsal varlıklara inançtır.” (Tylor)

Dinler tarihi açısından dini şöyle tarif edebiliriz: “Din, bir cemaatin sahip olduğu, kutsal kitap, peygamber veya kurucu, Tanrı kavramını da genellikle içinde bulunduran, inanç sistemi ve bu sisteme bağlı olarak yaptığı ibadet, yerine getirmeye çalıştığı ahlâkî kurallar bütünüdür.”

Çeşitli disiplinlerde yapılan tariflere baktığımızda yapılan tariflerin dinin bir yönü ele alınarak yapıldığını görürüz. Bu yüzden de bütün bilginlerin birleştiği bir din tanımı bulmak imkânsızdır. Tariflerin çok çeşitli olması, bir yandan din probleminin karışıklığından, öte yandan, bu tarifleri ortaya atan kimselerin subjektif görüş, duyuş ve sahip oldukları dünya görüşleriyle, yaşadıkları ortamın umumi havasından kaynaklanmaktadır. (Abdurrahman Küçük ve diğerleri, Dinler Tarihi, s. 20.)

Yorum yapın