Bir önceki konuda, Allah (c.c.) inancının yeri ve önemini yorumladık. Bu konu başlığının altında ise “İman ettiğimiz Yaratıcının varlığını nasıl anlayabilirim?”, “O’nun birliği ne anlama gelmektedir?” vb. sorulara beraberce cevap bulmaya çalışacağız. O’nun varlığını ve birliğini gösteren akli ve nakli delilleri analiz edeceğiz. Bilinçli bir tasarım fikrinin tam zıddı olan tesadüf iddiasını irdeleyeceğiz. Varlıkların tesadüfen meydana gelip gelemeyeceğini anlamaya çalışırken farklı örnekler üzerinden ilerleyeceğiz.
Allah’ın (c.c.) varlığını nasıl anlayabilirim?
Temiz bir kalple Allah’a (c.c.) yönelen her insan sade bir gözlem ve basit çıkarımlarla O’nun varlığını kavrayabilir. Kur’an-ı Kerim’in ayetleri bu konuda bize yol gösterir. Örneğin bir ayette, “Size işaretlerini gösteren, sizin için gökten rızık (yağmur) indiren O’dur. Ama Allah’a yönelenden başkası (bundan) ders çıkarmaz.” (Mü’min suresi, 13. ayet.) buyurularak Allah’a (c.c.) yönelen bir insanın, gözlem yoluyla O’nun varlığının işaretlerini bulabileceği vurgulanır. Dolayısıyla insan, aklını kullanıp kâinattaki varlıklar üzerinde düşünerek Allah’ın (c.c.) varlığına ulaşabilir. Bu ve benzeri ayetler nakli delillerdir. Vahiy ve kâinat, yaradılışın iki boyutudur.
Yaratıcımız, kendini tanıtmak için Kur’an-ı Kerim’i indirmiş her bir ayeti ile vahyin bilgisini ikram etmiştir. Bunun yanı sıra gökler, yerler ve içinde bulunan her nesne, her canlı ve her oluş da Allah’ın (c.c.) birer ayetidir. Örneğin güneş, bulut, yağmur, insan, elma, serçe vs. bunların hepsi birer ayettir. Bu ayetler de kâinat kitabının ayetleridir. Allah (c.c.), bu ayetlerle varlığının delillerini ilan eder. Rabbimiz, hem Kur’an hem de kâinat kitabının ayetleri üzerinde düşünerek kendisinin varlığına ve birliğine ulaşmamızı istemektedir.
Yine basit çıkarımlarla hiçbir şeyin tesadüfen, kendi kendine olamayacağını biliriz. Her eserin bir ustası, her resmin bir ressamı, her yazının bir yazarı vardır. Bu muhteşem yaratılışın da bir tasarlayıcısı ve yaratıcısı vardır. Bu bilgiye günlük yaşantımıza dair örnekler üzerinden de ulaşabiliriz. Örneğin, defterimizi ve kalemimizi masanın üzerine bırakıp ödevimizin kendi kendine olmasını ümit etmeyiz. Dağınık bir vaziyette bulunan odamızın, açık pencereden esen bir rüzgârla düzenli hâle gelmesini beklemek de oldukça gülünç bir durumdur. Aynen bunlar gibi yaşadığımız evrenin ve canlıların kendi kendine oluştuğunu düşünmek de saçmadır.
Allah’ın varlığının aklî delilleri nelerdir?
Kâinatta gözlemlenen harikulade amaç ve düzen, bir düzenleyici olduğu sonucunu çıkarmamızı gerektirir. Bu ispat, gaye ve nizam delili olarak isimlendirilmiştir. Bu delil İslam âlimlerince tespit edilmiş aklî delillerden biridir. Kâinattaki her şey hassas bir ölçü ve mükemmel bir ahenk içindedir. Hiçbir şey gelişi güzel ve tesadüfi değildir. Hücreden galaksilere kadar mükemmel bir intizam görülmektedir.
Bu incelikli dengelerin, canlılar için büyük faydalar sağladığını göstermeye çalışacağız. Kur’an-ı Kerim’de, kâinattaki nizama dikkatimizi çeken pek çok ayet vardır. Örneğin, Rabbimiz Mülk suresinde şöyle buyurmuştur: “Yedi göğü birbiriyle tam bir uygunluk içinde yaratan O’dur. Rahmanın yaratışında hiçbir uyumsuzluk göremezsin. Gözünü çevir de bir bak, bir bozukluk görebiliyor musun? Sonra gözünü tekrar tekrar çevir de bak; (kusur arayan) göz aradığını bulamadan bitkin olarak sana dönecektir.” (Mülk suresi, 3 – 4. ayetler.) Kâinattaki her varlığın bir gayesi mevcuttur.
Bu gayenin gerçekleşebilmesi için de kâinat çok hassas bir ayar üzerine kurulmuştur. “Evrendeki hassas ayar O’nun var olduğunu, Dünya’yı yarattığını ve bundan dolayı da evrenin bir gayesi olduğu sonucuna varmamıza yardımcı olur.” (Strobel, 2011: 197.) Varlıkların faydaları üzerinde biraz düşündüğümüzde, bir şeyin hangi gaye için yaratıldığını anlayabiliriz. Örneğin, başparmağımız üzerinde düşünelim: Bir kâğıt ve kalem alın ve başparmağınızı kullanmadan bu cümleyi yazmaya çalışın. Yazabildiniz mi? Çok zor değil mi? Yemek esnasında kaşığı, çatalı onun yardımı olmadan kullanabilir misiniz?
Varlıklarda görülen nizam ve hassas dengeye dair bazı örnekler verilebilir. Örneğin Dünya’nın Güneş’ten uzaklığı % 5 oranında değişseydi yeryüzü canlıların yaşamasına uygun olmazdı. Güneş’le Dünya arasındaki mesafeyi ayarlayabilecek ve bu dengeyi devam ettirebilecek bir kudret, yerküreyi canlılar için uygun bir yaşam alanı olarak tasarlayabilir. Başka bir örnek olarak, kâinatın başlangıç anındaki hassas dengeden bahsedebiliriz. Bir şey yapmak istediğinde sadece “ol” diyen üstün kudret sahibi, evrenin ilk yaratılış anını, akılları hayrette bırakan bir incelikle tasarlamıştır. “Evrenin genişleme hızını düşünün, trilyon kere trilyon kere trilyon kere trilyon kere trilyonda bir hassasiyetinde ayarlanmış. Yani, eğer bu, biraz daha hızlı ya da yavaş olsaydı hayatın devam etmesine imkân verecek bir evrende yaşayamazdık.” (Strobel, 2011: 105.)
Tüm bu zarif ve incelikli yaratılış ve düzen, maddenin yapı taşı olan atomların işi olabilir mi?
Canlı cansız tüm varlıklar, kendi varlıklarından çok kendilerini var eden sonsuz ilim ve güç sahibi Allah’a (c.c.) işaret eder. Atomlar da ilahi bir kudretin emir ve iradesi altında hareket eder. Tıpkı bu sayfadaki kelimeleri oluşturan harfler gibi. Bu yazı; harflerden ziyade, harfleri anlamlı şekilde bir araya getirip anlamlı kelimelere dönüştüren akıl sahibi bir insana işaret eder. Harfler, kendi kendilerine tasarlayıp bir paragraf meydana getiremezler. Aynen bunun gibi atomların yaptıkları hayranlık verici işler, onların üstünde bir güce işaret eder. İnsan beyninden galaksilere, hayranlık uyandıran bu tasarım ve düzen; akılsız, şuursuz ve kör atomların işi olamaz.
Akıl, şuur, bilgi, yetenek ve güç ancak Allah’tandır. Hiçbir varlığın kendine ait ve bağımsız bir gücü yoktur. Kutsal kitabımızda “Bütün kuvvet ve kudret yalnız Allah’a aittir.” (Bakara suresi, 165. ayet.) buyrulmuştur. Bu ayet, öfkemiz kabardığında ağzımızdan çıkıveren “Lâ havle velâ kuvvete illâ billâhil aliyyül azîm” cümlesinin mealidir. Biz bir şey yapmak istediğimizde, Allah (c.c.) kuvvet veriyor. O hâlde elinize aldığınız bu kitabı tutarken harcadığınız kuvvet sizin değildir! Allah’ın (c.c.) varlığı ve birliğiyle ilgili bir diğer akli delil de ekmel (mükemmel) varlık delilidir. Bu delile göre insanın zihninde, fıtraten mükemmel bir varlık düşüncesi mevcuttur. İnsan, yüce bir yaratıcıya inanma eğilimindedir. Mükemmel varlık düşüncesi, Yaratıcının insanın zihnine kodladığı yaratılıştan gelen bir inançtır.
Kâinattaki olağanüstü yaratılış ve işleyiş, Allah’ın (c.c.) varlığına işaret ettiği gibi aynı zamanda O’nun birliğini de ispat etmektedir. İslam’ın temelini, Allah’ın (c.c.) birliğini ifade eden Kelime-i Tevhid oluşturur: “Lâ ilâhe illallah Muhammedün resûlüllah/ Allah’tan başka ilah yoktur ve Hz. Muhammed O’nun resûlüdür.” İslam’ın birinci adımı, bu cümleyi kalp ile onaylayarak dil ile ifade etmektir. Kur’an-ı Kerim’de, Allah’ın (c.c.) birliğini ifade eden pek çok ayet vardır. Örneğin, bu ayetlerden birinde, “Allah kendisinden başka hiçbir ilah olmayandır. Diridir, kayyumdur. Onu ne bir uyuklama tutabilir ne de bir uyku. Göklerdeki her şey, yerdeki her şey onundur…” (Bakara suresi, 255. ayet. ) buyrulmaktadır. Kâinattaki düzen, Allah’ın (c.c.) varlığına işaret etmekle beraber O’nun birliğine de bir delildir. Tüm varlığın idaresinin tek bir elde olduğunu ispat eder. Birden fazla müdahale edebilecek güç ve irade bulunsa bu intizam mümkün olmazdı. Her biri karışacağından kâinatta düzensizlik oluşurdu. O hâlde bu eşsiz düzen Allah’tan başka ilah olmadığını gösterir. Rabbimiz, bu hakikati şöyle bildirmiş: “Eğer yerde ve gökte Allah’tan başka ilahlar olsaydı kesinlikle yerin ve göğün düzeni bozulurdu.” (Enbiyâ suresi, 22. ayet.) Canlı ve cansız varlıklar arasındaki yardımlaşma, kanunların evrenselliği, evrenin maddesinin bir olması vs. O’nun birliğine işaret eden delillerdir. Örneğin, gözün görmesi, güneş ışığına bağlıdır. Buradan şu sonucu çıkarabiliriz: Gözü ve güneşi yaratan, birdir. İkisi de O’nun kudret ve iradesi altındadır. Başka bir örnek de suyun, yeryüzü ve atmosfer arasındaki döngüsüdür. Cansız varlıkların birbirlerine yaptıkları yardımlar Allah’ın (c.c.) emir ve iradesi ile hareket ettiklerine işaret eder.
Yine, örneğin, yerçekimi kanunu kâinatın her yerinde mevcuttur. Kanunun birliği kanun koyucunun birliğini gösterir. Kâinatın hamuru diyebileceğimiz maddesi, atomlardan meydana gelmektedir. İnsan beyninden galaksilere kadar canlı cansız her varlık temelde atomlardan oluşur. Bu da kâinatı yaratan aynı kudrete, O’nun birliğine işaret eder. “Büyük İslam âlimi Şahabettin Sühreverdi’nin ‘evrende her şey bir şeydir’ sözünün, tevhid anlayışı ve kapsamı bakımından ayrı bir önemi olmalıdır.” (Tuna, 2011: 95.) Tüm varlıklar Allah’ın (c.c.) varlığını ve birliğini gösteren kanıtlardır. Kâinatın tesadüfen oluşması mümkün değildir. Tüm varlıklarda büyük bir gaye ve nizam görülmektedir. Varlıklardaki bu amaç ve düzen, varlıklara bir amaç belirleyen, düzen veren bir gücü göstermektedir. Bu nizam, olağanüstü sayısal değerlere dayanmaktadır. Bu nizam aynı zamanda birliği de işaret etmektedir zira Allah’tan başka ilahlar olsaydı bu intizam mümkün olmazdı.