Tasavvuf; sözlükte, saf olmak ve ilk safta bulunmak gibi anlamlara gelir. Terim olarak ise, güzel ve ulvi olan her çeşit huyları kazanma girişiminde bulunmak ve çirkin huylardan uzaklaşmaya çalışmaktır.1 Tasavvufu benimseyen kimselere sufi denir. Daha sonraki dönemlerde sufiler mutasavvıf olarak da adlandırılmıştır. Tasavvufu kalbe yalnızca Allah (c.c.) sevgisini yerleştirmek ve nefsi kötü duygulardan arındırma olarak tanımlayan mutasavvıflar da vardır.2
Tasavvuf ilmi, diğer dinî ilimler olan fıkıh, hadis, tefsir, kelam gibi hicri 2. asırdan sonra sistemleşmeye başlamıştır. Mutasavvıflar, tasavvufun asli kaynağının Kur’an-ı Kerim, Hz. Peygamber ve sahabenin örnek yaşantısı olduğunu belirtirler.3
Hz. Peygamber, yaşantısının her alanında sadeliği tercih etmiştir. Onun vefatından sonra Müslümanlar, yapılan fetihlerle maddi olarak güç kazandılar. Bunun sonucunda bazı Müslümanlar Hz. Peygamberin önerdiği sade yaşam tarzından uzaklaştılar. Bu değişimler karşısında Hz. Peygamberin ahlakının ve hayat tarzının örnek alınması, onun gibi sade yaşam tarzının tercih edilmesi gerektiği bir kısım Müslümanlar tarafından vurgulanmaya başlandı. Yardımlaşma, fedakârlık, cömertlik, kanaatkârlık, dürüstlük, merhamet gibi değerleri ön plana çıkarmaya çalıştılar. İşte onların savunduğu bu anlayış zamanla tasavvuf düşüncesinin ortaya çıkıp gelişmesinde etkili oldu.4
Mutasavvıflara göre nefsin arındırılması, tasavvufun ana gayelerinden biridir. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de nefsi arındırmayı öğütleyen birçok ayet vardır. “Nefsini kötülüklerden arındıran kurtuluşa ermiştir.”5 ayeti bunlardan biridir. Hz. Peygamber, Allah’a (c.c.) çokça şükreden ve O’nu her zaman anan bir kul olarak hayatını sürdürmüş ve böyle yaşamayı Müslümanlara tavsiye etmiştir. Niçin sabahlara kadar ibadetle meşgul olduğunu soran Hz. Aişe’ye, “Şükreden bir kul olmayayım mı?” cevabını vermiştir. 6 Tasavvufun önem verdiği diğer konular arasında nefsin kötü istek ve arzularından kurtulması anlamında nefis terbiyesi, Allah’ı (c.c.) zikir ve dünyaya gereğinden fazla değer vermeme gibi ilkeler öne çıkar.
Kur’an-ı Kerim’de Allah’ın (c.c.) sevdiği bir kul olmak için, Hz. Peygambere itaat edilmesi net bir şekilde vurgulanmıştır.7 Bu durum müminlerin, Allah (c.c.) ve Resulü’nü kendi nefislerine tercih etmelerini sağlamıştır. İlk sufiler Hz. Peygamber’e tam bir sevgiyle bağlanmayı, onun yaşadığı örnek hayatı devam ettirmeyi kendilerine en önemli vazife olarak görmüşlerdir.8 Tasavvuf tarihi kitaplarında tasavvufi düşünce genel olarak üç dönemde incelenmiştir. Bu dönemler özelliklerinden dolayı şu şekilde isimlendirilmiştir: Züht Dönemi, Tasavvuf Dönemi ve Tarikat Dönemi.
1 Abdulkerim Kuşeyri, Kuşeyri Risalesi, s. 392.
2 Süleyman Uludağ, Tasavvuf Terimleri Sözlüğü, s. 512.
3 Osman Türer, Ana Hatlarıyla Tasavvuf Tarihi, s. 74.
4 Mustafa Çağrıcı, “Ahlak”, TDV İslam Ansiklopedisi, C 2, s. 6.
5 Şems suresi, 9. ayet.
6 Müslim, Sıfâtü’l-Münâfikîn, 81.
7 bk. Âl-i İmrân suresi, 31. ayet.
8 Reşat Öngören, “Tasavvuf”, TDV İslam Ansiklopedisi, C 40, s. 120.