Kul hakkı, insanlar arası ilişkilerden doğan karşılıklı hakları ve sorumlulukları ifade etmek üzere kullanılır. Kültürümüzde çok değer verilen bir hak türü olarak kabul edilir.
Kul hakkı yemek veya diğer bir deyişle kul hakkına girmek büyük günahlardandır. Kul hakkı kavramıyla daha çok bir kimsenin haksız yere malını almak, bir kimseyi maddi açıdan zarara uğratmak anlaşılır. Kul hakkı; insanların malı, mülkü gibi maddi varlıkları yanında kişilikleri, toplumdaki itibar ve saygınlıkları açısından da dikkate alınması gereken bir hak türüdür. Bu yönüyle bakıldığında hırsızlık, rüşvet, hile, gasp gibi maddi açıdan insanları zarara uğratan kötü davranışlarla kul hakkı ihlal edilebildiği gibi yalan, iftira, dedikodu, gıybet gibi insanları manevi yönden zarara uğratan olumsuzluklar da kul hakkına girer.
Kul hakkına girmenin büyük bir günah olduğu ve insanın kul hakkı yemesi durumunda ahirette mutlaka hesaba çekileceği Kur’an-ı Kerim’de şöyle dile getirilir: “Ölçüde ve tartıda hile yapanların vay hâline! Onlar insanlardan (bir şey) ölçüp aldıkları zaman tam ölçerler. Fakat kendileri onlara bir şey ölçüp yahut tartıp verdikleri zaman eksik ölçüp tartarlar. Onlar, büyük bir gün için; insanların, âlemlerin Rabbinin huzurunda duracakları gün için diriltileceklerini sanmıyorlar mı? (Mutaffifîn suresi, 1-6. ayetler.)” Peygamberimizin (s.a.v.) hadislerinde Allah’ın (c.c.) kendisine karşı işlenen günahları affedebileceğini ama karşısına kul hakkıyla gelinmemesini istediği belirtilir. (bk. Buhârî, Rikâk, 48; Müslim, Birr, 59.) Ahirete üzerimizde kul hakkıyla gitmememiz gerektiği sıklıkla vurgulanır.
Kul hakkı ihlali gündelik hayatta çok sıradan görülen bazı tutum ve davranışlarda da karşımıza çıkar. Örneğin trafikte kırmızı ışıkta geçmek, aracını yanlış yere park etmek, sıraya girilmesi gerekirken diğer insanların önüne geçmek gibi davranışlar hak ihlalidir ve kul hakkına girmektir. İnsanların mahremiyet sınırlarına izinsiz girmek; özel hayatlarını araştırmak; istemedikleri şekilde hitap etmek; alaya almak, emek vererek ürettikleri kitap, makale, program, yazılım vb. telif hakkı olan ürünleri izinsiz bir şekilde kullanmak; başkasının ürettiğini kopyalayarak haksız kazanç sağlamak gibi davranışlar da kul hakkının ihlal edilmesi demektir.
İslam dininde haklar genellikle iki başlıkta ele alınır:
Hukukullah: Allah (c.c.) hakları. Bir yönüyle bireye değil de topluma ve kamuya ait genel haklar demektir. Örneğin ormanlar, parklar, hastaneler, yollar, okullar, denizler, nehirler gibi herkese faydası olan ve herkesin koruması gereken alanlar için kullanılır. Diğer taraftan başta ibadetler olmak üzere insanların Allah’a (c.c.) karşı yerine getirmesi gereken yükümlülükleri ifade etmek için kullanılır.
Hukuku ibad: İnsanların hakları. Her bireyin sahip olduğu temel hakları ifade eder. İnsanların birbirlerinin haklarını gözetmesi ve karşılıklı olarak sorumluluklarını yerine getirmesi manasında kullanılır. Her bireyin can, mal, namus ve itibarı gibi maddi ve manevi haklarının gözetilmesi anlamındadır.
• “Kim bir kul hakkı yemişse derhal o kardeşi ile helalleşsin. Çünkü (kıyamet günü) dirhem de geçmez dinar da. Böyle olunca o (hak yiyen) kişinin sevapları alınır, hakkını yediği adama verilir. Eğer sevapları yoksa o hakkını yediği adamın günahları buna yüklenir.” (Buhârî, Rikâk, 48.)
• “Ümmetimden müflis odur ki kıyamet günü namaz ve zekâtla gelir. Ama bu arada sövdüğü şu kimse, dövdüğü bir başka kimse dahi gelir. Bunun üzerine kendisinin hasenatından şuna verilir, buna verilir. Üzerinde haklar bitmeden kendi hasenatı tükenirse o zaman onların hatalarından alınır kendisine yüklenir. Daha sonra cehenneme atılır.” (Müslim, Birr, 59.)
Dinimizde kul hakkı özellikle ahirete borçlu gitmemek açısından önemli görülmüştür. Çünkü dünyada bir borcun ödenmesi, bir emanetin iade edilmesi gibi yollarla helalleşme sağlanamazsa kişinin, ihlal ettiği haklar sebebiyle ahirette sorgulanacağı bildirilmiştir. Kul hakkı konusunda duyarlı olmak gerekir. Çünkü kul hakkını gözetmek hem bu dünyadaki toplumsal ilişkiler bakımından hem de ahirette hesap verebilirlik açısından önemlidir. İnanan ve ahirette hesaba çekileceğini bilen bir insan herhangi bir insanın hakkını ihlal edemez. Kul hakkı sadece bireyler arası ilişkilerde söz konusu değildir. Kişinin topluma ve devlete karşı da sorumlulukları vardır. Vergi vermek, askere gitmek, seçimlere katılmak, kamu düzenine uymak ve asayişi ihlal etmemek vatandaşlık görevleri arasında yer alır. Bunlar aynı zamanda kul hakkını ilgilendirdiği için dinî birer yükümlülüktür. Bir toplumda kişinin toplumsal sorumluklarını yerine getirmemesi sadece o kişiyle sınırlı kalan bir durum değildir. Çünkü diğer insanlar vazifesini yerine getirirken görev ve sorumluluklarını ihmal edenler, yaşadıkları topluma haksızlık etmekte ve kamu düzenine zarar vermektedirler.
Yerel yönetimlerde ve ülkenin genel idaresinde ihtiyaçların giderilmesi amacıyla gerçek ve tüzel kişilerden kanunlara uygun olarak toplanan paralara vergi denir. Her devlet okul, yol, hastane vb. kamusal ihtiyaçları karşılayabilmek için vatandaşlardan vergi alır. Vergi vermek, ülke kalkınmasına katkı sağlaması yönüyle bir vatandaşlık görevidir. Vergi kaçırmak ise hukuken suç olduğu gibi aynı zamanda kul hakkına girmek demektir.
Ülkenin savunma ihtiyacının karşılanması için vatandaşlara düşen görevler arasında askerlik de vardır. Devletler, ülkenin güvenliğini sağlayabilmek amacıyla askerlere ve orduya ihtiyaç duyar. Bu ihtiyacın karşılanması toplumsal bir sorumluluktur. Bu sebeple ülkemizde askerlik çağına gelen erkeklerin askerlik görevini yerine getirmesi bir vatan borcu olarak kabul edilir.
Demokrasiyle yönetilen ülkemizde yönetim sisteminin bir gereği olarak seçimlere katılmak, seçmek ve seçilmek üzere oy kullanmak da topluma karşı yerine getirilmesi gereken sorumluluklar arasındadır. Yerel seçimlerde muhtarları ve belediye başkanlarını seçmek, genel seçimlerde ülkeyi yönetmek üzere milletvekillerini seçmek her vatandaşın içinde yaşadığı topluma karşı hem hakkı hem de vazifesidir. Seçimlere katılmak ve oy kullanmak ülkenin yönetimiyle alakalı olup herkesi doğrudan ilgilendirdiği için sorumluluğu büyük olan bir vatandaşlık görevidir.
Bir arada yaşama zorunluluğu ve bunun tabii bir neticesi olarak insanlar karşılıklı ilişkilerinde kanunlara ve kurallara uymak durumundadır. Kamu düzeninin ve asayişin sağlanabilmesi, insanların yasalara uymasına ve diğer insanların hukukunu gözetmesine bağlıdır. Kanunlar ve kurallar temel hakları ve özgürlükleri koruduğu gibi aynı zamanda insanlara ödev ve sorumluluklar da yüklemektedir. Bu sebeple her vatandaş haklarını ve sorumluluklarını bilmek ve belirlenmiş kurallara uymakla yükümlüdür.
Kul hakkının önemini kavrayan ve sorumluluklarının bilincinde olan insanlar, diğer insanların haklarını gözetmek, kanunlara uymak, askere gitmek, vergi vermek, oy kullanmak gibi toplumsal ödevlerini yerine getirerek kamu düzeninin kurulmasına ve işlemesine yardımcı olur. Dinimizdeki kul hakkı bilinci gerçek boyutuyla kavrandığında kanuni yaptırımların olmadığı durumlarda bile vicdani sorumluluk gereği insanlar kul hakkına girmekten uzak durur.