İslam Medeniyetinde Eğitim Kurumları

Allah’tan (c.c.) ilk vahiy olarak “Yaratan Rabb’inin adıyla oku!”18 emrini alan Hz.Muhammed (s.a.v.) Mekke şehrinde çok zor koşullarda eğitim öğretim faaliyetlerini yürütmüştür. Her an şiddet ve öldürülme baskısı altında yaşayan Müslümanlar için Ebu’l Erkam’ın (r.a.) evi o dönem için ilk eğitim ortamı olmuştur.

Hicret ile Müslümanların baskı ortamından kurtulmaları sonrasında Hz.Peygamber (s.a.v) ilk icraat olarak bir mescit inşa etmiştir. Mescid-i Nebi (Peygamber Mescidi) adı verilen bu mescide bitişik olarak yapılan ve “suffe” denilen bölümlerde eğitim öğretim faaliyetleri sürdürülmüştür. Suffe, İslam medeniyetinin ilk eğitim kurumudur ve buralarda kalan gençler sadece ilim tahsili ile ilgilenmişlerdir. İslamiyet’in ilk dönemlerinde eğitim öğretim, daha çok cami merkezli olarak yapılmaktaydı. Kur’an-ı Kerim, tefsir, hadis, fıkıh, siyer gibi ilimler okutulmakta ve “ders halkası” şeklinde yürütülmekteydi.

Beytü’l Hikme (Bilgelik Evi), İslam medeniyetinde yüksek seviyede ilmi araştırmaların yapıldığı eğitim kurumlarıdır. Abbasiler zamanında Bağdat’ta kurulan ve içinde kütüphane, rasathane gibi bölümler barındıran Beytü’l Hikme’de Yunanca ve Farsçadan birçok kitap Arapçaya çevrilmiştir. Astronomi, matematik, tıp gibi dünyevî ilimlerle ilgili çalışmalar yapılmıştır.

Türklerin İslamiyet’i kabul ettikten sonra İslam bilim tarihine katkıları büyük olmuştur. Büyük Selçuklu hükümdarı Alparslan’ın emriyle veziri Nizamu’l Mülk tarafından kurulan medrese, İslam dünyasında kurulan ilk büyük medresedir. 1066 yılında Bağdat’ta kurulan ve “Nizamiye Medresesi” adı verilen bu kurumda İslamî bilimlerle birlikte edebiyat, matematik, felsefe gibi dersler de okutulmuştur. Nizamiye Medreselerinde dönemin diğer eğitim kurumlarına göre çok ileri düzeyde ve sistematik yüksek öğretim faaliyetleri yapılmıştır. Zamanla İslam coğrafyasında Nizamiye Medreselerini örnek alan birçok medrese açılmış; medreselerin önemi gittikçe artmıştır. Basra, Belh, Nişabur, İsfahan, Herat ve Musul’da açılan medreselerin yanında Konya’da açılan Karatay Medresesi, Sırçalı Medrese ve Sivas’ta açılan Gök Medrese bunlardan sadece birkaçıdır. Bu dönemde medreselerin eğitim öğretim faaliyetleri o kadar ileri düzeye erişmiştir ki Endülüs Emevî Devleti’nde açılan Kurtuba Medresesi gibi birçok medresede Müslüman talebelerin yanında Hıristiyanlar da eğitim görmüştür.

Medreseler Osmanlı Devleti içerisinde de gelişerek varlıklarını sürdürmüştür. Fatih Sultan Mehmet ve Kanuni Sultan Süleyman dönemlerinde İstanbul’da açılan Sahn-ı Seman ve Süleymaniye medreseleri bunların en önemlileridir. Hem dinî, hem dünyevi ilimler konusunda çok ileri seviyede eğitimlerin verildiği bu medreselerde XVII. yüzyıldan itibaren duraklama ve gerileme görülmeye başlamıştır. Müderrisliklerin ehil olmayanlara verilmesi, dünyevi ilimlerin müfredatlardan çıkartılması gibi sebeplerle medreseler çağın ihtiyaçlarına cevap veremez hâle gelmiştir. Avrupa’daki aydınlanma hareketleri ile gelişen bilimsel faaliyetler karşısında bazı ıslah çalışmaları yapılmışsa da Osmanlı Devleti’nin çöküşü ile medreselerin de tarih sahnesinden silinmesi kaçınılmaz olmuştur.

İslam medeniyetindeki eğitim kurumlarından biri de kütüphanelerdir. İslam dünyasında kültürün en yüksek seviyeye ulaştığı XI. ve XII. yüzyıllarda pek çok merkezde sayısız kütüphane kurulmuştur. Bu merkezlerden sadece biri olan Bağdat’ta 36 kütüphane ve yüzbinlerce cilt yazma eser mevcuttur. Halife Harun Reşit zamanında yaşayan bir âlim olan Ömer el Vâkidî’nin yüz yirmi deve yükü kitabı vardır. Bu kütüphaneler XIII. yy’da Moğollar tarafından yakılmıştır.

17 Tirmizî, Deavât, 68.
18 Alak suresi, 1. ayet.

Yorum yapın