İmanın Geçerli Olmasının Şartları Nelerdir?

İslam alimleri bir kimsenin imanının geçerli olabilmesi ve kişiyi ahirette kurtuluşa erdirebilmesi için bazı şartlar belirlemişlerdir. Bu şartlardan bazılarını şöyle sıralayabiliriz:

1. İman yeis (ümitsizlik) halinde olmamalıdır. Hayatının son anında ve yaşamaktan tamamen ümidini kesmişken “iman ettim.” demek kişiyi kurtarmaz. Firavun’un helak anında suda boğulurken “Ben de iman ettim.” demesi, yeis halinde gerçekleşen imana örnek verilir ve geçerli olmadığı bildirilir.18 Nitekim bir âyette “Artık o çetin azabımızı gördükleri zaman ‘Allah’a inandık ve O’na ortak koştuğumuz şeyleri inkâr ettik’ derler. Fakat azabımızı gördükleri zaman imanları kendilerine bir fayda vermeyecektir. Allah’ın kulları hakkında süregelen âdeti budur. İşte o zaman kâfirler hüsrana uğrayacaklardır.”19 buyurulmuştur. Kur’an-ı Kerim’de “Kötülükleri yapıp yapıp da kendisine ölüm gelip çatınca; ‘Ben şimdi tövbe ettim.’ diyen kimseler ile kâfir olarak ölen kimselerin (tövbeleri geçerli) değildir. Bunlara ahirette elem dolu bir azap hazırlanmıştır.”20 buyrularak ölüm anında yapılacak tövbenin kabul edilmeyeceği bildirilir.

Bu konuda klasik dönem akaid alimlerimizden Ömer Nesefî, “İman, ümitsizlik halinde olmamalıdır. Bir kimse, son nefesinde, çekeceği azabı görür ve korkusundan iman ederse bu kimsenin imanı makbul değildir.”21 diyerek yeis halindeki imanın geçerli olmadığını belirtmiştir. Aliyyü’l-Kâri ise “Kişinin öleceğinin kesinleştiği son nefes anında yapılan iman kabul edilmez. Ölümün kesinleşmesi anında asinin tevbesi ve kâfirin imanı kabul olmaz.”22 diyerek bu görüşünü Mü’min suresi, 84-85. ve Nisa suresi, 18. ayetleriyle delillendirmiştir.

2. Samimi bir imanda şüphe olmamalıdır. Mü’min, iman edilmesi gereken şeylere şüphesiz ve kesin bir şekilde iman etmelidir. “Mü’minler ancak Allah’a ve Peygamberine iman eden, sonra şüpheye düşmeyen, Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihat eden kimselerdir. İşte (iman iddiasında) doğru olanlar (sadıklar) bunlardır.”23 İmam-ı Azam Ebu Hanife’nin bu konudaki görüşü şöyledir: “Mü’min gerçekten mü’mindir, kâfir de gerçekten kâfirdir. Küfürde şüphe olmadığı gibi imanda da şüphe olmaz. Çünkü Allah Teala mü’minler için “İşte onlar gerçek mü’minlerdir…”24 buyurduğu gibi kâfirler için de “…İşte onlar gerçek kâfirlerdir…”25 buyurmuştur. Bu sebeple kişinin şüpheye düşmeksizin ‘ben gerçekten mü’minim’ demesi gerekir.”26

3. Mü’min, Allah’ın (c.c.) rahmetinden ne ümitsiz ne de emin olmalıdır. Korku ile ümit arasında bulunmalıdır. Bu durum, İslam kültüründe beyne’l-havfi ve’r-reca ifadesiyle dile getirilir. Kişinin “Nasıl olsa imanım var, o halde muhakkak Cennete giderim.” düşüncesiyle kendinden emin olması veya “Çok günah işledim, ben muhakkak cehennemliğim.” diyerek affedilmekten ümidini kesmesi imanını kaybetmesine sebep olabilir. “Haktan sapmış olanlardan başka kim rabbimin rahmetinden ümit keser!..”27 ayeti müminin Allah’n (c.c.) rahmetinden ümit kesmemesi gerektiğini bildirir. Ömer Nesefî’nin Akaid isimli eserine şerh yazan Teftâzânî bu konuda şöyle demiştir: “Allah’ın (c.c.) rahmetinden ümidini kesmek ve azabından emin olmak da küfürdür. Çünkü Allah’ın (c.c.) rahmetinden ümidini ancak kâfirler keser ve Allah’ın (c.c.) azabından ancak hüsrana uğrayanlar emin olur.”28

4. Dinde farz veya haram olduğu kesin olan bir hükmü kabul etmemek de imanın ruhuna aykırıdır. Mesela namazın farz, içki içmenin haram olduğunu kendi hür iradesiyle inkâr eden veya bunları alaya alan, “Artık bunların devri geçti.” diyen bir kimseye mü’min denilemez. Bu konuda Teftâzânî, Şerhu’l-Akaidi’n-Nesefî adlı eserinde şöyle der: “İster küçük ister büyük olsun, kat’i delillerle masiyet olarak bilinen bir şeyi helal görmek, küçümsemek ve şeriatı alaya almak küfürdür.”29 Dolayısıyla dinde haram, günah ve çirkin görülen bir şeyi övmek ve yüceltmek; helal, meşru ve güzel görülen bir şeyi yermek ve aşağılamak da imanla bağdaşmaz. Küfrü gerektiren ve kişiyi iman dairesinden çıkaran söz ve davranışlardan uzak durmak gerekir. Çünkü Mü’min, Allah’a (c.c.) ve Peygambere (s.a.v.) iman ettiği gibi onların koyduğu hükümleri de kabul edip benimser.30

5. İman, sadece sözde kalmamalı, samimi bir şekilde kalbin tasdikine dayanmalıdır. İmanın geçerli olabilmesi için bir insanın sadece diliyle iman ettiğini söylemesi yeterli değildir. Çünkü imanın yeri kalptir. Kur’an-ı Kerim’de münafıklardan bahsedilirken “İnsanlardan Allah’a ve ahiret gününe iman ettik diyen kimseler vardır. Halbuki onlar mü’min değillerdir.”31 buyrularak Allah’a (c.c.) ve ahiret gününe iman ettik dedikleri halde onların mü’min olmadıkları bildirilmektedir. Bir başka ayette ise “Ey Peygamber! Ağızlarıyla ‘iman ettik’ deyip kalpleriyle iman etmemiş olanlardan ve Yahudilerden küfürde yarış edenler seni üzmesin…”32 buyrularak gerçek manada bir imanın kalpte samimi duygularla yer etmiş olması gerektiği belirtilmektedir.

6. İman edilmesi gereken şeylerin tamamına eksiksiz bir şekilde iman etmek gerekir. İman edilecek şeylerin bir kısmına iman edip bir kısmına iman etmeyen kimseler mü’min sayılmaz. Çünkü iman bütünlük ister, iman esaslarının hepsine inanmayı gerektirir. Özellikle peygamberler arasında ayrım yaparak bazısını kabul edip bazısını kabul etmemek olmaz. Allah’a (c.c.) iman edip gönderdiği vahyi kabul etmemek olmaz. Kur’an-ı Kerim’de peygamberlerin bazısına iman edip bazısını kabul etmemek küfür olarak belirtilir.33 Mü’minler kitabın tamamına inandıkları için övülürken,34 Yahudiler kitabın bir kısmına iman edip bir kısmını inkâr etmeleri sebebiyle kınanır ve bu sebeple ağır azaba çarptırılacakları Kur’an’da bildirilir.35

7. İmanın herhangi bir baskı, tehdit, zorlama olmaksızın kişinin özgür iradesiyle gerçekleşmesi gerekir.

18 bk. Yunus suresi, 90-91. ayetler.
19 Mü’min Sûresi, 84-85. âyetler. Ayrıca En’am suresi, 158. ayet.
20 Nisa suresi, 18. ayet.
21 Ömer Nesefi, İslam İnancının Temelleri: Akaid, s. 48.
22 Aliyyü’l-Kâri, Dav’u’l-Meâlî Şerhu Bed’i’l-Emâlî, s. 127.
23 Hucûrat suresi, 15. ayet.
24 Enfal suresi, 4. ayet.
25 Nisa suresi, 151. ayet.
26 Beyazîzâde Ahmed Efendi, El-Usulü’l-Münife Li’l-İmam Ebi Hanife, İmam-ı Azam Ebu Hanife’nin İtikadi Görüşleri, s.93.
27 Hicr suresi, 56. ayet.

Yorum yapın