İslam, dünya hayatında insanların ahlaki ilkeler etrafında bir arada yaşamalarını esas alan bir toplum modelini öngörür. İnsan, fıtratı gereği başka insanlarla bir arada yaşamaya ihtiyaç duyar.
Birlikte ortak değerler üretir, ürettiği bu değerler üzerinden birlikte yaşam becerileri geliştirir. Fıtrat dini olan İslam, insanların geliştirdiği bu yaşam becerilerinin toplumsal huzur ve güvene hizmet etmesini ister. Bu amaca hizmet etmeyen veya insanlar arasındaki ilişkileri bozan her türlü davranış İslam’ın ahlak düzeninde kendisine yer bulamaz. Dinimizin ortaya koyduğu ahlaki sorumlulukların temelinde her bir insana yaratılıştan verilen haklar vardır. Bu haklar, toplumun adalet ve güven duygusuyla bir arada yaşamasını sağlayan değerleri ortaya çıkarır. Rabbimizin her bir kuluna iyi ve güzel davranışlarda bulunmasını emretmesi aynı zamanda ahlaki değerleri ilke edinen bir toplum yapısına ulaşmayı sağlamak içindir. Böylece her insan, bireysel ahlaki sorumluluklarıyla toplumsal değerlere ulaşmaya çalışır ve toplumsal ahlakın gerçekleşmesinin bir parçası olur.
Allah (c.c.) tarafından her bir insana yaratılıştan verilen haklara karşı diğer insanların tavır ve tutumları toplumsal ahlak kurallarını oluşturmaktadır. Bu haklar toplumun huzur ve düzeni için vazgeçilmezdir. İslam âlimlerine göre bu haklar; canın, malın, dinin, aklın ve neslin korunarak güven altına alınmasını sağlar.50 Dinimizin emir ve yasakları bu beş hakkın güvence altına alınmasıyla doğrudan ilgilidir. İslam alimleri insanın ahlaki yönünü dört temel erdem üzerinden ele almışlardır. Bunlar adalet, hikmet, şecaat (cesaret) ve iffettir.51 Bu erdemler can, mal, din, akıl ve neslin korunması ilkeleriyle ilişkilendir. Can ve malın korunması adalet ve şecaat erdeminin gereğidir. Din ve aklın korunması hikmet erdeminin, neslin korunması da iffet erdeminin ortaya çıkmasını sağlamaktadır.
Canın ve malın korunması ilkesi, öncelikle kulların can ve mal dokunulmazlığını gerekli kılar. İnsanların can ve mal güvenliği dinimiz tarafından güvence altına alınmıştır. İslam dini yaşama hakkını dokunulmaz kılmıştır. “Haklı bir sebep olmadıkça Allah’ın dokunulmaz kıldığı cana kıymayın…”52 emriyle Yüce Allah, meşru bir sebep (savaş, can ve mal tehdidi gibi) olmadıkça insanların birbirlerinin yaşam hakkını korumalarını açıklamaktadır. Dinimiz haksız bir şekilde bir insanı öldürmeyi tüm insanları öldürmek gibi niteleyerek bu suçun ne kadar büyük bir kötülük olduğunu vurgulamaktadır. Aynı şekilde bir insanın yaşaması için mücadele etmeyi tüm insanları yaşatmış gibi değerlendiren dinimiz, insanların yaşam hakkını gözetmenin önemli bir erdem olduğuna işaret eder.53
Malların ve kazançların haksız ve meşru olmayan yöntemlerle ele geçirilmesi İslam ahlak prensiplerine aykırıdır. Hırsızlık, hile ve gasp yoluyla mal elde etmek, faiz ve rüşvet gibi haksız yollarla kazanç elde etmeye çalışmak dinimizce yasaklanan davranışlardır.54 Can ve mal güvencesinin tehdit altında olduğu durumlarda meşru ölçüler dâhilinde mücadele etmek Müslümanın hakkıdır. Müslümanın bu mücadeleyi hakkıyla verebilmesi için de şecaat yani cesaret erdemine sahip olması gerekir. Kul hakkı hassasiyeti dinimizin üzerinde özenle durduğu ve yaşantımız içerisinde en çok dikkat etmemiz gereken temel bir prensiptir. Kul hakkına sebep olacak söz ve davranışlardan kaçınmak, Müslümanların özellikle dikkat etmesi gereken erdemlerdendir. Kul hakkının korunması ve insanların kul hakkına dikkat etmesini sağlayan en temel değer adalettir. Adalet; bir şeyi yerli yerine koymak, hak sahibine hakkını vermek anlamına gelir.55 Yüce Allah Kur’an-ı Kerim’de müminlerin insanlarla ilişkilerinde adaleti gözetmelerini emretmektedir. Çünkü adalet, İslam’da toplumsal ilişkilerin vazgeçilmez dayanağıdır.
Nitekim Rabbimiz, “Ey iman edenler! Kendinizin veya anne babanızın ve akrabanızın aleyhine de olsa adaletten asla ayrılmayan, Allah için şahitlik eden kimseler olun. (İnsanlar) zengin olsunlar, yoksul olsunlar Allah onlara sizden daha yakındır. Öyleyse siz hislerinize uyup adaletten ayrılmayın. Eğer adaletten sapar veya üzerinize düşeni yapmaktan geri durursanız bilin ki Allah yaptığınız her şeyden haberdardır.”56 ayetiyle kendimizin veya yakınlarımızın hoşuna gitmeyeceği bir durum bile olsa adaletten vazgeçilmemesini emretmektedir. Böylesi bir adalet ölçüsünü kendisine rehber edinen bir Müslüman, kul hakkına girmekten gereği gibi kaçınmış olacaktır. İffet, haramdan uzak durmak, kötü söz ve işlerden kaçınarak nefsin ve bedenin isteklerine karşı koymaktır.57
İffet, İslam ahlakının temel erdemlerinden biridir. Müslüman söz ve davranışlarıyla iffet sahibi olduğu ölçüde diğer insanlarla güven temelinde ilişkiler kurar. Dedikodu yapmak, iftira etmek, yalan söylemek, başkalarının özel hayatlarını araştırmak, gözünü Allah’ın (c.c.) haram kıldığı şeylere dikmek dinimizin yasakladığı davranışlardır.58 Bu davranışlar kişiyi ahlaken kötülüğe yönelttiği gibi onun başka insanlarla olan ilişkilerini de zedeler. Hz. Peygamber’in “Müslüman, elinden ve dilinden başkalarının güven içinde olduğu kimsedir.”59 sözüyle Müslümanlar için koymuş olduğu bu ölçü, insanların bir arada huzur ve güven içerisinde yaşamalarını sağlayan en temel ahlaki kurallardan birisidir.
İslam dini insanların bir arada yaşamalarını güvence altına alan bir değerler sistemi ortaya koyar. Sevgi, yardımlaşma, sabır, merhamet, güven, tevâzu ve cömertlik gibi hem insanı ahlaken olgunlaştıran hem de toplumu iyi bir toplum hâline getiren değerler Allah (c.c.) ve Resulünün tavsiye ettiği erdemlerdir. Sevgi, insanları birbiriyle kaynaştıran ve birleştiren bir güçtür. Aralarında sevgi ve merhamet bağı kurabilen insanlar hem bu dünyaları hem de ahiretleri için hayırlı bir yola girmiş olurlar. Nefret, kin, kıskançlık ve dedikodu gibi kötülüklerin panzehiri sevgidir. Sevgi bir mümin için imanı pekiştiren bir erdemdir. Nitekim Peygamberimiz, “İman etmedikçe cennete giremezsiniz, birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olmazsınız. Size, yaptığınız takdirde birbirinizi seveceğiniz bir iş göstereyim mi? Aranızda selâmı yayın.”60 hadisiyle Müslümanların birbirlerini sevmeleri gerektiğini bildirmektedir. Müslümanların birbirlerini sevmesi aralarındaki kardeşlik bağının güçlenmesine vesile olur. Müslümanlar arasında yardımlaşma ve merhamet gibi ahlaki değerlerin gelişip yeşermesinin temeli sevgidir.
Dinimizin insanlar arasında yaygınlaştırmaya ve toplumsal düzeni sağlamaya yönelik tavsiye ettiği ahlaki özelliklerden birisi de yardımlaşmaktır. İslam’ın önerdiği toplum düzeninde insanların sevgi ve merhamet yoluyla birbirlerinin ihtiyaçlarını karşılama sorumluluğu yer almaktadır. Bunun için Rabbimiz zekât, sadaka ve infak gibi emirlerle insanlar arasındaki yardımlaşma ahlakının geliştirilmesini ister. “Onlar gayba inanırlar, namazı dosdoğru kılarlar, kendilerine rızık olarak verdiğimizden de Allah yolunda infak ederler.”61 ayetinde Yüce Allah, infak etmeyi müminlerin özellikleri arasında saymıştır. İnfak, sadece Allah’ın (c.c.) rızasını kazanmak için karşılıksız yardım anlamına gelir.62 Yardımlaşma; tebessüm etmek, yolda kalmış birisine yardım etmek ve fakirlerin ihtiyacını karşılamak gibi geniş bir alanı kuşatır.63 Her insanın kolaylıkla bu geniş yardımlaşma alanında kendine yer bulması mümkündür. Dinimiz herkesin yardımlaşma kapsamında yer alması gerektiğine işaret ederken bunun sınırını ve ölçüsünü de koymaktadır. “… İyilik ve takva (Allah’a karşı gelmekten sakınma) üzere yardımlaşın. Ama günah ve düşmanlık üzere yardımlaşmayın. Allah’a karşı gelmekten sakının…”64 ayeti yardımlaşmanın, Allah’ın (c.c.) rızasını kazanmayı sağlayacak iyilikler alanında olması gerektiğini, kötülüklerde yardımlaşmanın olamayacağını göstermektedir.
İslam’ın inanç esaslarının ve ibadetlerinin ana gayelerinden biri de güzel ahlaka dayalı bir hayat düzeni oluşturmaktır. Örneğin namaz ibadetinin kişiyi ulaştırması gereken sonuçlarından birisi de “… Namaz, hayâsızlıktan ve kötülükten alıkoyar…”65 ayetinde olduğu gibi kötülükten sakındırarak güzel ahlaka yöneltmektir. Dolayısıyla Allah’a (c.c.) iman edip ibadetlerini yerine getiren her bir Müslümanın dinimizin hedeflediği ahlaki güzelliklere ulaşmak için çaba sarf etmesi gerekir. Bu yolda gösterilen gayret, insanları ahlaki olgunluğa eriştireceği gibi toplumu da ahlaki değerlerin yaşandığı bir düzene ulaştıracaktır. Rabbimizin kullarından beklediği adalet, güven, sevgi, yardımlaşma, merhamet, cömertlik gibi ahlaki sorumluluklar insanların hem dünya hayatında hem de ahiret hayatında huzur içinde olmasını sağlayacaktır.
50 Ertuğrul Boynukalın, “Makasıdü’ş-Şeria”, TDV İslam Ansiklopedisi, C 27, s. 425.
51 Kınalızâde Ali Efendi, Ahlâk-î Alâ’i, s. 94.
52 İsrâ suresi 33. ayet.
53 bk. Mâide suresi, 32. ayet.
54 bk. Bakara suresi, 188. ayet; Nisâ suresi, 29. ayet; Mâide suresi, 38. ayet.
55 bk. MEB Dinî Terimler Sözlüğü, s. 4.
56 Nisâ suresi, 135. ayet.
57 bk. MEB Dini Terimler Sözlüğü, s. 157.
58 bk. Nur suresi, 4, 23. ayetler; Nahl suresi 105. ayet, Hucurat suresi, 11-12. ayetler.
59 Müslim, İman, 65.
60 Müslim, İman, 93.
61 Bakara suresi, 3. ayet.
62 bk. MEB Dinî Terimler Sözlüğü, s. 169.
63 bk. Tirmizî, Birr, 36; Tevbe suresi, 60. ayet.
64 Mâide suresi, 2. ayet.
65 Ankebût suresi, 45. ayet.
Bu bilgi için çok teşekkür ederim
Bu bilgi için çok teşekkür ederim❤️