Hoşgörü ve Bağışlama

Dinimiz sevgiye, müsamahaya büyük bir önem verir. İnsanlara karşı anlayışlı olmayı ve hataların bağışlanmasını öğütler.

İnsanlar çeşitli nedenlerle zaman zaman hatalı davranışlarda bulunabilir, yanlışlıklar yapabilirler. Bu hatalar bazen yalnızca insanın kendisini, bazen de başkalarını ilgilendirir. Buna bağlı olarak bazı hataların yol açtığı olumsuz durumlar sadece hata yapan kişiye, bazı yanlış davranışlar ise diğer insanlara zarar verebilir.

Hata yapmak, insan için kaçınılmaz bir durumdur. Her insan zaman zaman hata yapabilir. Önemli olan hiç hata yapmamak değil, hata yaptığı anda hatasından dönebilmektir. Hatadan dönmek insan için bir erdemdir. Peygamberimiz (s.a.v.) bir hadisinde, “Her insan hata eder. Hata işleyenlerin en hayırlıları tövbe edenlerdir.” buyurarak bu gerçeğe işaret etmiştir.

İslam dini insanlara karşı her zaman müsamahakâr olmamızı öğütler. Kutsal kitabımız Kur’an-ı Kerim’de bizlere öfkeli davranışlardan kaçınmayı tavsiye eden birçok ayet bulunur. Örneğin bunlardan birinde, “O takva sahipleri ki bollukta da darlıkta da Allah için harcarlar; öfkelerini yutarlar ve insanları affederler. Allah da güzel davranışlarda bulunanları sever.” buyrulur. Gâşiye suresinde ise Yüce Allah, Peygamberimizin şahsında bütün Müslümanlara hitaben şöyle öğüt verir: “Artık sen öğüt ver! Sen ancak bir öğüt vericisin. Sen, onlar üzerinde bir zorba değilsin.” Böylece Yüce Allah, zorlayıcı değil, sadece öğüt verici olmak gerektiği konusunda bizleri açıkça uyarır. Bu konuyla ilgili başka bir ayette de “Sen af yolunu tut, iyiliği emret, cahillerden yüz çevir.” buyrulur.

Müsamahakâr olmak, İslam’ın övdüğü güzel bir ahlaki özelliktir. Ancak müsamahanın da bir sınırı vardır. Örneğin vatanımıza, millî ve manevi değerlerimize, canımıza, malımıza bir saldırı olduğunda bu saldırıları kararlı bir şekilde önlemeliyiz.

Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.) hayatı boyunca sevgiyi, müsamahayı ilke edinmiştir. O, hiçbir zaman öfkeyle hareket etmemiş, insanları kıracak, üzecek davranışlardan özenle kaçınmıştır. Hataları bağışlamış, kimsenin eksiğini, kusurunu yüzüne vurmamıştır. İnsanları topluluk içerisinde küçük düşürecek davranışlarda bulunmayı uygun görmemiştir.

Hz. Peygamber (s.a.v.) âlemlere rahmet olarak gönderilmiştir. İnsanlara karşı her zaman şefkat ve merhametle yaklaşmıştır. O, bir hadisinde, “İnsanlara merhamet etmeyene, Allah da merhamet etmez.” buyurarak bizlere de merhametli ve bağışlayıcı olmayı öğütlemiştir. Peygamberimiz bu konuyla ilgili başka bir hadisinde ise “Müslüman, başkaları ile hoş geçinen ve kendisi ile hoş geçinilen kimsedir. Geçimsiz kimsede hayır yoktur.” buyurmuştur.

Hz. Muhammed (s.a.v.) insanlarla ilişkilerinde hiçbir zaman kin ve nefretle hareket etmemiştir. Hata yapan insanları en güzel şekilde uyarmıştır. Bağışlayıcı olmayı ilke edinmiştir. Medine’ye hicret ettiğinde burada yaşayan Yahudi ve Hristiyan kabilelerle barış antlaşması yapmıştır. Herkesin inanç ve ibadetlerinde özgür olduğunu belirtmiştir. 630 yılında Mekke’yi fethettiğinde, yıllarca Müslümanlara işkence yapıp eziyet eden kişileri affettiğini belirtmiştir. Bütün bunlar dinimizin hoşgörülü ve bağışlayıcı olmaya önem verdiğini göstermektedir.

Yorum yapın