Din, akıl sahiplerini kendi istek ve hür iradeleri ile hayırlı olan şeylere sevk eden ilahi kanunlar bütünüdür. Din, Allah’ın vahyine dayanan ilahi bildiridir. İnsani ve ahlaki olgunluğa ulaşmak için tutulacak en doğru yoldur. (bkz. MEB, Dini Terimler Sözlüğü, s.60.) Din, insanın her türlü düşünce ve davranışına yön verecek kadar hayatla iç içe bir olgudur.
Müslümanlar hayatlarını dinin belirlediği ölçülerde yaşarlar. İslam’ın ilk dönemlerinden günümüze kadar geçen süreçte Müslümanlar karşılaştıkları meseleleri Kur’an ve sünnet doğrultusunda çözüme kavuşturmuşlardır. Nitekim Nisa suresinin 59. ayetinde bu durum şöyle ifade edilir: “Ey iman edenler! Allah’a itaat edin. Peygamber’e itaat edin ve sizden olan ulu’l-emre (idarecilere) de. Herhangi bir hususta anlaşmazlığa düştüğünüz takdirde, Allah’a ve ahiret gününe gerçekten inanıyorsanız, onu Allah ve Resulüne arz edin.
Bu, daha iyidir, sonuç bakımından da daha güzeldir.” Müslümanın, günlük hayatında uygulayacağı hüküm ve kuralları Kur’an ve sünnetten doğrudan öğrenmesi ideal olandır fakat bütün bireylerin uzun süren bir tahsil ve birikim gerektiren bu bilgi seviyesine ulaşması mümkün değildir. Bu sebeple toplumda bir kesimin, dinî ilimlerde uzmanlaşması ve böylece dinin muhtevasının anlaşılması, yorumlanması, bireysel ve toplumsal hayatta insanlara yön verecek ilke ve hükümleri onun asli kaynaklarından çıkarma işini üstlenmesi gereklidir. Bu, aslında Kur’an’ın da bir emridir. Yine Kur’an’ın din konusunda bilmediklerini ehil ve bilgi sahibi kimselere sormaları hususunda Müslümanlara yönelik teşviki, Hz. Peygamber zamanından itibaren devam edegelen bir ameliyenin ileriki asırlarda fetva müessesesi şeklinde kurumlaşmasının da önünü açmıştır.
Günümüzde hayatın birçok alanında geçmişte karşılaşılmayan ve bu nedenle hükmüne Kur’an ve sünnette doğrudan rastlanamayan birçok meseleler ortaya çıkmıştır. Müslümanların dinlerine uygun yaşayabilmeleri için bu meselelerin çözümlenmesi, büyük önem taşımaktadır. Bu durumda karşılaşılan meselelerin çözümü fetva ve ictihat yoluyla olmaktadır. İslam, son ve evrensel ilâhi dindir. Bu yüzden farklı dönem ve bölgelerde yaşayan insanların karşılaştığı problemlere genel veya özel çözümler getirmiştir. Günümüzde Kitap ve sünnetin anlaşılması, yorumlanması ve sınırlı sayıdaki ayetlerin sınırsız olaylara uzanması demek olan ictihat faaliyetine, hem dini bir vecibe hem de amelî bir zaruret olarak ihtiyaç vardır. İctihat faaliyetleri Peygamberimiz Hz. Muhammed’in (s.a.v.) döneminden itibaren verimli bir şekilde sürdürülmüştür. Bunun neticesinde ise hem ferdî ve toplumsal hayat kendi tabii seyrinde gelişerek devam etmiş, problemler çözüme kavuşturulmuş hem de Müslüman toplumlara has zengin bir hukuk kültürü oluşmuştur.
Fetva: Bir olayın hükmünü açıklayan veya hükmünü koyan, güçlükleri çözen kuvvetli cevaptır. Hayatın akışı içerisinde Müslümanların karşısına çıkan problemlere ilişkin, sahasında uzman olan İslam fıkıh âlimlerince gösterilen çözüm yoludur.
İctihat: Sözlükte herhangi bir işi gerçekleştirme yolunda olanca gücü harcamak anlamına gelmektedir. Terim olarak ise ictihat; Kur’an, sünnet ve icma ile hükmü açıkça ortaya konulmamış, dini bir meselenin hükmüne ulaşmak için müçtehidin elinden gelen çabayı sarf etmesidir. Kur’an ve sünnet gibi delillerden dini hükümler ortaya koyabilme bilgi ve becerisine sahip kimseye müçtehit denir.
Dinî meselelerin çözümünde gözetilmesi gereken temel ilkeler vardır. Bunları kısaca şöyle özetleyebiliriz:
1. Dinî meselelerin çözümünde ilk olarak İslam dininin temel kaynakları olan Kur’an ve sünnet esas alınmalıdır. Karşılaştığımız bir meselenin çözümü için öncelikle Kur’an-ı Kerim’e müracaat edilir. Şayet aranan hüküm Kur’an-ı Kerim’de bulunamaz ise veya Kur’an’da verilen hüküm yeteri kadar açık değilse sünnete bakılır. Her iki kaynakta da konu ile ilgili hüküm bulunmaz ise icmaya başvurulur. İcma, Hz. Peygamber’in (s.a.v.) vefatından sonra herhangi bir zamanda Kur’an-ı Kerim ve sünnette çözümü olmayan bir konuda fıkıh âlimlerinin görüş birliğine varmalarıdır.
2. Güncel meselelere getirilen çözüm önerileri, “zarûrât-ı diniye” adı verilen İslam dininin kesin hükümlerine aykırı olmamalıdır. Zarûrât-ı diniye, dine ait olup bilinmesi ve inanılması gereken esaslar anlamına gelir. İslam âlimlerinin ittifakla kabul ettikleri iman esasları, namaz, oruç, zekât ve hac gibi kesin olarak emredilen ibadetler ve haramlığı sabit olan hususlar zarûrât-ı diniye kapsamına girer. Bu nedenle, güncel meselelerde karşılaşılan sorunların çözüm önerileri İslam dininin kesin hükümlerine aykırı olmamalıdır.
3. Güncel meselelere getirilen çözüm önerileri, fıtrata yani Allah’ın (c.c.) koyduğu dengeye ve yaratılışa aykırı olmamalıdır çünkü İslam fıtrat dinidir. Kur’an- ı Kerim’de Rum suresinin 30. ayetinde şöyle buyrulur: “Hakka yönelen bir kimse olarak yüzünü dine çevir. Allah’ın insanları üzerinde yarattığı fıtrata sımsıkı tutun. Allah’ın yaratmasında hiçbir değiştirme yoktur. İşte bu dosdoğru dindir fakat insanların çoğu bilmezler.”
Fıtrat; insanların yaratılıştan getirdiği tevhide yönelme özelliği demektir. Allah’ın yarattığını bozmaya, değiştirmeye çalışmak doğru ve sağlıklı değildir çünkü böylesi tutum ve davranışların sonuçları İslam’ın genel hükümlerine ters olacaktır.
4. Güncel meselelerde İslam’ın ortaya koyduğu çözümlerin temel amacı, insanların can, nesil, akıl, mal ve din emniyetini güvence altına almaktır. Fetva verecek olan müçtehitin, karşılaştığı güncel meselelerde o konu hakkındaki bütün bilgileri edinip ilgili ayet ve hadislerle değerlendirdikten sonra vereceği fetvanın bu beş ana gayeye uygun olması gerekir.
5. Bir meselede çözüm aranırken karşılaşılan sorunların ele alınmasında farklı uzmanlık alanlarına ihtiyaç vardır. Bu yüzden de tek bir kişinin fetva vermesi yerine kolektif akla başvurulması gerekir çünkü günümüz meseleleri çok yönlü olmakta ve pek çok alanda uzmanlık gerektirmektedir.
Günümüzde ictihat faaliyetine eskiye göre daha çok ihtiyaç vardır. Müslümanların dinlerini daha iyi anlayıp günlük hayatlarına uygulamaları ve karşılaştıkları problemlere intibak edebilmeleri için öncelikle Kur’an-ı Kerim’i ve Hz. Peygamberin (s.a.v.) sünnetini okuyarak anlamaya çalışmaları gerekir. Hakkında bilmediği ve şüpheye düştüğü bir konuda Müslümana düşen görev güvenilir bir bilene yani âlimlere danışmasıdır. Bu konuda ülkemizde en yetkili merci Din İşleri Yüksek Kurulu’dur.