Mekkeliler, doğruluğundan asla şüphe etmedikleri bu asil ve tertemiz gence emîn dediler. Onu Muhammedü’l-Emîn yani “güvenilir Muhammed” diye çağırdılar çünkü o asla yalan söylemezdi ve asla emanete ihanet etmezdi.
Çalışmayı çok sever, başıboş dolaşmayı sevmezdi. Kötü alışkanlıklardan ve cahiliyenin çirkin âdetlerinden uzak durmuştu. Rabbimiz, elçisini, gençlik döneminde de gösterdiği üstün ahlakıyla, tüm insanlığa özellikle de gençlere “en güzel örnek” olarak nitelemiştir.
Allah Resûlü’nün (s.a.v.) en dikkat çeken yönlerinden biri çalışmayı çok sevmesi, boş durmaktan ise hiç hoşlanmamasıdır. Peygamber Efendimiz (s.a.v.), çocukluk döneminde çobanlık yapmıştı. Gençlik döneminde amcaları ile birlikte ticareti öğrenmiş, gençlik yılları aktif bir ticari hayatın içerisinde geçmişti.
Ticaret amacıyla yaptığı yolculuklar sayesinde farklı şehirleri, farklı kültürleri ve insanları görme imkânı elde etmişti. Kendi kazancını elde etmenin mutluluğunu yaşayarak kimseye yük olmamıştı. Allah Resûlü’nün (s.a.v.) hayatı geçiyor gözlerimizin önünden. Onda haksızlığa karşı riyasız bir tavır görüyoruz en katışıksızından. Kayıtsız kalmaz, kalamazdı içinde yaşadığı toplumun sorunlarına. İşte, Abdullah b. Cüd‘ân’ın evinde, amcası Zübeyr’in önderliğinde, haksızlıklara sessiz kalamayan Mekkeli’lerle birlikte… Peygamber Efendimiz (s.a.v.), yirmi yaşında iken Hilfü’l-fudûl (Erdemliler Topluluğu) adı verilen bir birliktelik için yapılan toplantıya katıldı. Bu hareket içinde yer alanlar, yerli veya yabancı olsun haksızlığa uğrayan herkesi koruyacaklarına, hakkı verilinceye kadar birlikte hareket edeceklerine dair yemin etmişlerdi.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.), Kâbe’nin onarımı sonrasında Hacer’ül-Esved’in yerine konulmasında hakem olarak seçilmiştir. Doğruluğu ve dürüstlüğü ile tanınan Peygamberimizin (s.a.v.) hakem olması sevinçle karşılanmıştı. O’nun hakem olarak seçilmesiyle ortaya çıkabilecek büyük bir çatışma engellenmiştir. Mekkeliler, Peygamber Efendimize (s.a.v.) “el-Emin” diyorlardı. O, doğruluk ve dürüstlüğü ile tanınmıştı. Emanetlerini hiçbir endişe taşımadan ona emanet ediyorlardı. Mekkeliler, onun bir kez olsun yalan söylediğine, hile yaptığına ve emanete ihanet ettiğine şahit olmamışlardı. Resûlüllah’ın (s.a.v.) peygamberliğinden önce toplumda sağladığı güven, tebliğ ettiği İslam’ın kabulünü kolaylaştırmıştır. Bizler de çevremizde güven duyulan bir insan olursak söylediklerimiz insanlar tarafından ciddiye alınacak ve inandırıcı olacaktır.
Hz. Peygamber (s.a.v.), arkadaş seçiminde çok dikkatliydi. Peygamberliğinden önce de sonra da iyi ve güvenilir kimselerle dostluk kurmuştu. Kötü alışkanlıklardan ve davranışlardan uzak, tertemiz bir gençlik dönemi yaşamıştı. Hz. Peygamber (s.a.v.) gençlik yıllarında; çalışmayı seven, iyi huylu, güzel ahlaklı, haksızlıklar karşısında duyarlı ve toplumda güven duyulan bir insan olarak tanınmıştı.