Kur’an-ı Kerim bizim kutsal kitabımızdır. O, Rabb’imizin (c.c.) bize hitabıdır. Kullarını çok seven ve onların doğru yol üzere olmasını isteyen Allah (c.c.); emirlerini, yasaklarını, mesajlarını, bildirmek istediği haberleri Kur’an’da açıklamıştır. Cenab-ı Allah (c.c.), yüce kitabında mesajlarını bazen açık ve net bir şekilde, doğrudan iletmiştir bazen de dolaylı olarak, kıssalar yoluyla bizlere mesaj vermiştir. Sözlükte hikâye, hikâye etme, anlatma, haber verme anlamlarına gelen kıssa, dinî bir kavram olarak Kur’an-ı Kerim’de anlatılan geçmişte yaşamış peygamberler ve milletlerle ilgili ibretli ve tarihî olaylara denir.
Kur’an’da, başka konularla birlikte geçmiş toplulukların kıssalarının da anlatıldığı, bir ayette şöyle açıklanır: “(Ey Muhammed!) Biz, sana bu Kur’an’ı vahyetmekle geçmiş milletlerin haberlerini sana en güzel bir şekilde anlatıyoruz. Gerçek şu ki sen bundan önce (bu haberleri) elbette bilmeyenlerden idin.” (Yusuf suresi, 3. ayet.) Mü’min suresinde de Kur’an’da, peygamberlerden sadece bir bölümünün kıssasının anlatıldığı ifade edilir.(Mü’min suresi, 78. ayet.)
Kur’an-ı Kerim’de yer alan kıssalarda bazı peygamberlerin hayatı, ilahi mesajları yaymaya yönelik çabaları, tebliğ sürecinde yaşadıkları sıkıntılar, karşılaştıkları engeller, Allah’a (c.c.) olan bağlılıkları, her zaman doğruyu tercih etmeleri vb. anlatılır. Kur’an’da, peygamberler yanında Ashab-ı Kehf gibi bazı grupların inançları uğrunda çektikleri sıkıntılara da değinilir. Bunun yanı sıra peygamberlerle alay eden, onların bildirdiği yoldan gitmemekte direnen Ad, Semud gibi kavimlerin, günah ve inkârda ısrar eden toplulukların Allah (c.c.) tarafından nasıl helak edildiği açıklanır.
“Andolsun ki onların kıssalarında akıl sahipleri için ibret vardır. Kur’an uydurulabilecek bir söz değildir. Fakat kendinden öncekileri tasdik eden, her şeyi ayrı ayrı açıklayan ve inanan bir toplum için de bir yol gösterici ve bir rahmettir.” (Yusuf suresi, 111. ayet.)
“Peygamberlerin haberlerinden senin kalbini (tatmin ve) teskin edeceğimiz her haberi sana anlatıyoruz. Bunda sana gerçeğin bilgisi, müminlere de bir öğüt ve bir uyarı gelmiştir.” (Hûd suresi, 120. ayet.)
“Onlara, Âdem’in iki oğlunun haberini gerçek olarak anlat: Hani birer kurban takdim etmişlerdi de birisinden kabul edilmiş, diğerinden ise kabul edilmemişti. (Kurbanı kabul edilmeyen kardeş, kıskançlık yüzünden), ‘Andolsun seni öldüreceğim.’ dedi. Diğeri de ‘Allah ancak takva sahiplerinden kabul eder.’ dedi (ve ekledi:)
‘Andolsun ki sen, öldürmek için bana elini uzatsan (bile) ben sana, öldürmek için el uzatacak değilim. Ben, âlemlerin Rabb’i olan Allah’tan korkarım. Ben istiyorum ki sen, hem benim günahımı hem de kendi günahını yüklenip ateşe atılacaklardan olasın; zalimlerin cezası işte budur.’ Nihayet nefsi onu, kardeşini öldürmeye itti ve onu öldürdü: bu yüzden de kaybedenlerden oldu. Derken Allah, kardeşinin cesedini nasıl gömeceğini ona göstermek için yeri eşeleyen bir karga gönderdi. (Katil kardeş) ‘Yazıklar olsun bana! Şu karga kadar da olamadım mı ki kardeşimin cesedini gömeyim.’ dedi ve ettiğine yananlardan oldu.” (Mâide suresi, 27-31. ayetler.)