Müslümanlar, Kur’an-ı Kerim’in ve Hz. Peygamber’in (s.a.v.) bilime teşvik eden mesajlarının rehberliğinde hem din bilimlerine hem de fen bilimleri ve sosyal bilimlere yönelerek önemli çalışmalar yapmışlardır.
Vahyin indirilmeye başlandığı andan itibaren Müslümanlar için en önemli konu Kur’an-ı Kerim’i anlama çabası olmuştur. Bu anlama çabası, Müslüman dünyasında pek çok dinî ilim dalının doğmasını sağlamıştır. 12. yüzyılın sonlarına doğru Batı’da, üstün bir İslam medeniyetinin farkına varılmış ve Batılılar bunu kendi ülkelerine aktarmayı amaçlamışlardır. Özellikle İspanya ve Sicilya bu aktarım görevinin iki önemli merkezi hâline gelmiştir. 11. yüzyılda İslam ülkelerindeki medreselere Avrupa’dan öğrenciler gönderilmeye başlanmış ve Arapçadan Latinceye çeviri faaliyetleri hız kazanmıştır. Başta İbn Sina, Fârâbî, Harezmî, İbn Rüşd, Gazâli ve İbn Heysem olmak üzere birçok Müslüman bilim adamının eserleri tercüme edilmiştir. Aynı zamanda Aristo, Platon ve Arşimed’in eserleri de Arapçadan Batı dillerine tercüme edilmiştir.
Batı’nın İslam medeniyetinden etkilenmesi o kadar ileri düzeye ulaşmıştır ki medreselerin mimari özelliklerinin hatta ders programlarının dahi taklit edilmesini sağlamıştır.55 Avrupa’da ortaya çıkan Rönesans hareketinin oluşmasında İslam dünyasından yapılan çevirilerin çok büyük etkisi vardır.56
Tefsir
Tefsir Kur’an-ı Kerim ayetlerinin anlamlarını açıklayan, hükümlerini ve bu hükümlerin dayandığı gerekçeleri açığa çıkaran ve ayetleri belirli bir yöntem çerçevesinde yorumlayan ilim dalıdır.
Tefsir ilmi ile ilgilenen bilim adamlarına “müfessir” denir.57 Tefsir işini yapacak kişinin başta Arap dili ve Kur’ani ilimler olmak üzere pek çok konuda bilgisinin bulunması gerekmektedir. Tefsir, Allah’ın Kur’an-ı Kerim’deki muradını insanın gücü oranında bulmaya yardımcı olan ilim dalıdır.58 İslam dünyasında tanınmış tefsir âlimlerinden bazıları şunlardır: Taberî (ö.923), Maturidi (ö.944), Zemahşerî (ö.1144), Fahreddin Razi (ö.1210), Beyzâvî (ö.1286), İbn Kesîr (ö.1373) Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır (ö.1942).
Hadis
Peygamberimizin söz, tutum ve davranışlarını derleme, açıklama ve yorumlama ile ilgilenen bilim dalına hadis denir. Hadis bilimi ile ilgilenenlere “muhaddis” denir. Hadisler, ihtilafa düştükleri konularda insanları aydınlatması ve Kur’an’ı herkesten iyi anlayan ve ayetlerdeki ilahi maksadın ne olduğunu en iyi bilen Allah Resulü’nün görüşü olması bakımından büyük önem taşır. Namazların hangi vakitlerde, kaçar rekat ve nasıl kılınacağı, orucun nasıl tutulacağı, zekatın hangi mallardan, ne kadar verileceği, haccın nasıl yapılacağı gibi hususlar Kur’an’da yer almayıp hadislerle açıklık kazanmış, İslam hukukunun birçok meselesi hadislerde verilen bilgilerle çözüme kavuşturulmuştur.59 Bu alanda yazılmış en güvenilir altı eser İslam dünyasında “Kütüb-i Sitte” adıyla anılmaktadır. Bu altı kitabın yazarları şunlardır: Buhârî (ö.869), Müslim (ö.875), Tirmizî (ö.875), İbn Mâce (ö.886), Ebû Dâvûd (ö.888), Nesâî (ö.916).
Kelam
İslam dininin inanç esaslarını ayet, hadis ve aklı kullanarak açıklayan, yorumlayan, ispat eden ve başka din ve inançlardan gelebilecek eleştirilere karşı savunan bilim dalıdır. Bu ilim dalının, inanç esaslarını tartışmaya girmeden izah eden bir alt koluna ise akaid denir. Ebu Hanife’nin “Fıkh-u Ekber” isimli eseri ilk kelam eserlerinden biri sayılır. Bunun yanında Müslümanlar arasında kabul edilen iki temel itikadi mezhebin kurucuları Eş’ari (ö.936) ve Mâturîdî’dir (ö.944). Kelamın, İslam inanç esaslarına yönelik her türlü eleştiriyi cevaplandırmak ve İslam inanç esaslarını ispat etmek gibi görevleri olduğu için kelam, konuları sürekli artan bir ilim dalıdır. Şöyle ki, 19. yüzyılda ortaya çıkan pozitivizm ve rasyonalizm de kelamın konusudur. 21. yüzyılda tartışılan deizm de kelamın konusudur.
Fıkıh
İbadetleri ve sosyal hayatla ilgili yaşam kurallarını, Kur’an ve sünnetten deliller bularak inceleyen bilim dalıdır. İslam hukuku da denilen fıkıh, ibadetlerin yanında evlenme, ticaret ve cezalar gibi toplum düzenini ilgilendiren konularda İslam’ın ne gibi sınırlar çizdiğini inceler. En önemli fıkıh âlimleri arasında İmam Ebu Hanife (ö.767), İmam Malik (ö.795), İmam Şâfii (ö.819) ve İmam Ahmed b. Hanbel (ö.855) gibi isimler sayılabilir.
Coğrafya
Yeryüzünü fiziki, iktisadi, beşeri vb. yönlerden inceleyen bilim dalı olan coğrafya alanında Müslüman bilim adamları çok önemli katkılar sunmuşlardır.
☑ Hârizmi(ö.847) matematiğin yanı sıra astronomi ve coğrafya ilimlerinde de eserler vermiştir. 70 bilim adamıyla birlikte çalışarak 830 yılında bir dünya haritası çizmiştir. Yeryüzünün çapını hesaplamak için Halife tarafından bir heyetle vazifelendirildi. “Kitâbü Sûreti’l-arz” adlı enlem ve boylam kitabını yazmıştır.60
☑ Ünlü Müslüman coğrafyacı Belhî’nin (ö.934) yaptığı çalışmalar kendisinden sonraki araştırmalara kaynaklık etmiş ve Batılı araştırmacılar tarafından da uzun süre büyük bir coğrafyacı olarak tanınmasını sağlamıştır.61
☑ Pusula’nın icadı, el-Avfî’nin 1232 tarihli eserlerinde ele alınmıştır.
☑ Piri Reis (ö.1554) ve Seydi Ali Reis (ö.1565) gibi coğrafyacılar çizdikleri haritalarla dönemlerine damga vurmuşlardır.
☑ Uluğ Bey (ö.1449) ve Kâtip Çelebi (ö.1657) gibi birçok Müslüman coğrafyacı da bu alanda kalıcı eserler meydana getirmişlerdir.
☑ Coğrafya ilmine katkı sunan eserlerden biri de seyahatnamelerdir. Bu bilim dalının en önemli isimleri arasında Evliya Çelebi (ö.1684) yer almaktadır. Evliya Çelebi kırk yılı aşkın süre boyunca Osmanlı topraklarını gezmiş, gördüklerini ise dünyaca ünlü eseri “Seyahatname”de toplamış halk bilimci gezgindir.62 Yine İbn Batuta’nın (ö.1368) Seyahatname’si bu alanın öncü eserlerindendir.63
Dil
İslam dünyasının belli başlı şehirlerinden Mekke, Medine, Basra, Kûfe ve Şam birer edebiyat ve düşünce merkezi olmuştur. Mekke ve Medine dinî ilimler ve şiirin; Basra ve Kûfe gramer çalışmalarının merkezi hâline gelmiştir. Dil çalışmaları denince ilk akla gelen kişilerden biri Ebü’l-Esved ed-Düelî’dir (ö. 688). Ebü’l-Esved, Arap grameri ve edebiyatı üzerinde geniş bilgi sahibi, kelimelerin taşıdıkları anlamları bilen ve fasih konuşan bir âlim ve şairdi. O, bu özellikleri dolayısıyla Kur’an-ı Kerim’i harekelendirme işini gerçekleştirmiştir.64 Kur’an ve hadisin inceliklerini anlamak amacıyla başlayan dil ve edebiyat çalışmaları, daha sonra müstakil bir ilim hâlini almıştır. Bu dönemin en meşhur dil bilgini Câhız’dır (ö.869).65
Tarih
Müslümanların tarih ilmine ilgi duymalarında Kur’an-ı Kerim’de geçmiş kavimlerle ilgili olayların sıkça anlatılması ve yeryüzünü gezerek onların akıbetlerinin ne olduğunu araştırmalarının istenmesi 66 etkili olmuştur. İslam dünyasında tanınan en ünlü tarihçilerden bazıları İbn İshak (ö. 768), Vakıdî (ö. 823), İbn Hişam (ö.833), İbn Sa’d (ö.845), Belâzurî (ö.892), Taberi (ö.922), İbn Haldun (ö.1406) ve Ahmet Cevdet Paşa’dır (ö.1895).
Felsefe
İslam dünyasına tercüme yoluyla giren felsefe Müslüman filozoflar eliyle hikmete dönüşmüş ve yepyeni hâliyle bu alanda bir çığır açmıştır. Başka bir ifadeyle İslam felsefesi, geçmiş felsefe geleneklerinin taklidi olmayıp orijinal eserleri ortaya koyan ve felsefi problemlere İslam’ın ışığında yeni bakış açıları getiren bir ilim olmuştur. İslam felsefesinin diğer felsefe geleneklerinden farkı, her şeyden önce düşünce dünyasına kelamcıları, tasavvufçuları ve hukukçuları katmasıdır.67 İslam tarihinde, felsefe alanının önemli temsilcileri sayılan bir çok filozof yetişmiştir. Kindî (ö.873), Ebu Bekir Râzî (ö.925), Fârâbî (ö.950), İbn Sina (ö.1037), Gazzâlî (ö.1111) ve İbn Rüşd (ö.1198), Müslüman filozoflardan bazılarıdır.
Astronomi
Kur’an-ı Kerim’in gökyüzü ve yıldızlarla ilgili ayetlerinden ilham alan Müslüman âlimler, astronomi alanında birçok çalışma ve buluş gerçekleştirmişlerdir. Bunlardan bir kısmını şöyle sıralayabiliriz: Ferazî (ö.777), gök cisimlerinin yükseltisini ölçmekte kullanılan usturlabı icat etmiştir.68 Fergani (ö.861), Güneş’in kendi çevresinde döndüğünü ilk defa keşfeden alimdir. Güneş tutulmasını 842 yılında önceden tam olarak tespit etti. Dünyanın yuvarlak olduğu konusunda yeni deliller gösterdi. Bu çalışmaları sebebiyle Ay’daki Alfraganus kraterine onun adı verilmiştir.69 Sind b. Ali (ö.864), deniz seviyesinden yüksekte bulunan bir kıyıda, Güneş’in batışını ölçmüş ve bu ölçüme dayanarak Dünya’nın yarıçapını trigonometrik olarak hesaplamıştır. Daha sonra bu yöntemi el-Birûnî de bir ovada yükselen yalçın bir dağda uygulamıştır. Battanî (ö.929) Güneş yılını 365 gün 5 saat 46 dakika 24 saniye olarak ölçmüştür. Bilim dünyasına katkılarından dolayı günümüzde Ay’ın bir bölgesine onun adı verilmiştir. Ayrıca hazırladığı ayarlı astronomik tablolar, Avrupa astronomisinde büyük etkiler bırakmıştır.70 Birûnî (ö.1061) astronomi ile ilgili yaklaşık yetmiş kitap yazmış, Kopernik’ten yaklaşık beş yüz yıl önce Dünya’nın döndüğünü söylemiş ve elips şeklinde hareket ettiğini iddia etmiştir.71 Birûnî aynı zamanda kitaplarında Güneş ve Ay tutulmasını çizimlerle açıklamıştır.72 Uluğ Bey (ö.1449), Semerkant’ta rasathane kurarak astronomi ile ilgili ansiklopedik eserler kaleme almıştır.73 Ali Kuşçu (ö.1474), yıldızların yerlerini gösteren cetveller hazırlamış, rasathaneler kurarak birçok öğrenci yetiştirmiştir. 74
Fizik ve Kimya
Cabir bin Hayyan (ö.776) metalleri sertleştirme ve minerallerine ayırma gibi alanlarda çalışmalar yapmıştır. Nitrik asit, hidrojen klorür ve sülfrik asitin rafine ve kristalize yöntemlerini icat etmiştir. Cabir b. Hayyan aynı zamanda sitrik asit, asetik asit, tartarik asit ve arsenik tozunun mucididir. 75 Ebû Bekir er-Râzî (ö.925) gliserin, soda, sirke asidi ve nitrik asit gibi maddeleri keşfeden önemli bir Müslüman kimyacıdır. Kimyayı teoriden pratiğe geçirdiği için bu ilmin kurucularından kabul edilmektedir. Çiçek ve kızamık hastalıkları üzerinde araştırmalar yaparak bu hastalıkların birbirinden farklı olduğunu keşfetmiştir. İlk kez böbrek taşlarını ilaçla parçalamış ve ameliyatla çıkarmıştır. “El-Hâvî” isimli eseri tıp ansiklopedisi mahiyetinde olup Latinceye çevrilmiş ve defalarca baskısı yapılmışıtr.76 İbnu’l Heysem (ö.1039) fiziksel optik, meteorolojik optik, yakıcı aynalar, gözün fizyolojisi ve algısal psikoloji alanlarında araştırmalar yapmıştır.77 Görme olayının gözden çıkan ışınlarla değil, cisimlerden gelen ışınların göze ulaşmasıyla meydana geldiğini keşfetmiştir. Eserleri Latinceye çevrilmiş ve yaklaşık 600 yıl boyunca Avrupa’yı etkilemiştir. İbnu’l Heysem, eserlerinde fotoğraf makinesinin atası olan “karanlık oda”dan söz etmekte ve böyle bir delikli kamera ile ters görüntü elde edileceğini belirtmektedir.78
Cizreli bilim adamı El-Cezerî (ö.1206) sibernetiğin ilk adımlarını atmış ve ilk robotu yapıp çalıştırmıştır. Adını doğduğu Cizre’den alan Cezerî’nin yaptığı otomatik makineler günümüz mekanik ve sibernetik bilimlerinin temel taşlarını oluşturmaktadır. Tasarladığı otomatik makinelerden bazıları şunlardır: Fil saati, otomatik çalışan su makinesi, kandil saati, saz çalan robot, masa makinesi, abdest otomatı, pompa otomatı, otomatik içecek dolum makinesi.79 Aziz Sancar (d.1946) kimya alanında yaptığı çalışmalarla Nobel ödülü alarak İslam dünyasının ve ülkemizin yüz akı olmuştur.
Matematik
Hârizmî (ö.847), bugün de kullanılan logaritmayı geliştirmiş ve sıfırlı ondalık sayıyı bulmuştur. Cebir ilminin kurucusu Hârizmî’dir. “El-Cebr ve’l-Mukabala” adlı eseri 12. yüzyılda “De Jebra et Almucabala” adıyla Latinceye çevrilmiştir.80 Matematiğin olmazsa olmazı 0 (sıfır) kitaplarda ilk defa 873 yılında Müslüman bilim adamları tarafından kullanılmıştır. İngilizcedeki (zero) kelimesi Arapçadaki sıfır kelimesinden geçmiştir.81 İbnu’l-Heysem (ö.1040) ve Hâzinî (ö.1155) dört ve beş bilinmeyenli denklemlerin çözümünü bulmuşlardır. 82 Önemli matematikçilerden biri de Ömer Hayyâm’dır (ö.1048). Onun katkıda bulunduğu alanların en önemlisi cebirdir. Bu alanda üçüncü dereceden (kübik) denklemleri de kapsayan birçok cebirsel denklemi sınıflandırmış ve bunların çoğuna çözüm teklif etmiştir. Üçüncü dereceden denklemleri sistemli bir şekilde çözdüğü için Hayyâm cebirde Hârizmî’nin gerçekleştirdiği gelişmenin ötesine geçmiştir.83 Nasîruddin Tûsi (ö.1274) “Tûsi Çifti” kavramını matematik dünyasına kazandırmıştır. Bu teorisiyle gezegen hareketlerini çağının çok ötesinde bir anlayışla açıklamıştır.84 Ali Kuşçu (ö.1474) çağının sınırlarını aşan astronomik hesaplamalar yapmıştır.
Tıp
Tıp ve Tıbbî bilimler, İslam’da en çok rağbet gören ve en çok gelişen bilimlerdendir. Müslüman bilimcilerin çoğu aynı zamanda büyük tabiptirler. İslam tıbbı, bizzat Peygamberimiz’in hayatında, karşılaştığı çeşitli hastalara maddî ve manevî olarak yapılmasını tavsiye buyurduğu sözleriyle başlar ve bu sözler daha sonra Tıbbü’n-Nebî veya et-Tıbbü’n-Nebevî şeklinde kitaplaşmış ve hadis kitapları içinde ayrı bir bölüm olarak yer almıştır. Bu konuda İmam Buharî’nin “Sahih”indeki “et-Tıbbü’n-Nebevî” kitabı çok meşhurdur ve çok rağbet görmüştür.
☑Tıp bilim tarihinde çağ açan Müslüman alimlerden biri el-Kindi’dir (ö.866). Fiziki etkenlerin, insan ruh, hissiyat ve iç duygularında yarattığı etkiyi ölçme bilimi olan psikofizyolojiyi o kurmuştur. Müslüman bilimciler civanın zehirleyici özelliğini azaltarak veya tamamen yok ederek, onu ilk defa ilaç olarak kullanmışlardır. Bugünkü bilgilerimize göre, civayı bir ilaç bileşiminde kullanan Müslüman bilim adamı yine el-Kindi’dir.
☑Tıp tarihinin en önemli isimlerinden biri hiç şüphesiz tabiplerin prensi olarak bilinen İbn Sîna’dır (ö.1037). İslam tıbbını zirveye taşıyan İbn Sîna bir tıp ansiklopedisi olan “El Kanun fi’t-Tıb (Tıbbın Kanunu)” adlı eseriyle 19. yüzyılın başına kadar tıp dünyasında otorite kabul edilmiştir. Kitapta bahsedilen tıbbi prensipler, bugün hâlâ tıp fakültelerinde, tıp tarihi kapsamında öğretilmektedir.85
☑Tıp tarihinin önemli keşiflerinden kan dolaşımı İbnu’n-Nefis (ö.1288) tarafından keşfedilmiştir.
☑Tıp tarihinde ameliyatlarda anestezi ilk defa Müslüman hekim Sabit b. Kurrâ (ö.901) tarafından kullanılmıştır. Daha sonra İbn Sîna narkoz olarak kullanılacak kimyevi maddeler hakkında çalışmalar yapmıştır.86
☑İstanbul’u fethederek Orta Çağ’ı kapatan Fatih Sultan Mehmet’in hocası Akşemseddin (ö.1459) de aynı zamanda büyük bir tıp âlimidir. Akşemseddin, Batı’da dört asır sonra keşfedilecek olan mikrobu “Maddetu’l-Hayat” adlı eserinde şöyle dile getirmiştir: “Hastalıkların insanlarda teker teker ortaya çıktığını sanmak hatadır. Hastalık, insandan insana bulaşmak suretiyle geçer. Bu bulaşma, gözle görülmeyecek kadar küçük, fakat canlı tohumlar vasıtasıyla olur.”87
Görüldüğü gibi Müslümanlar 9. yüzyıldan itibaren çok önemli dinî ve bilimsel çalışmalar gerçekleştirerek insanlığın hizmetine sunmuşlardır. Müslümanlar yapmış oldukları çalışmalar ile kendi ülkelerine de tüm insanlığa da katkı sunmuşlardır. Avrupa ülkelerinde 18. yüzyılda başlayan Rönesans ve Reform hareketleri özellikle Endülüs medeniyetinin etkisi ile oluşmuştur. Batılılar ilk defa Aristoteles (Aristo) ve Platon gibi filozofları Müslüman bilginlerden öğrenmişlerdir. Endülüs halifesi 2. Hakem’in yaptırdığı medresenin Avrupa ile Afrika’nın eğitim kurumları arasında seçkin bir yeri vardır. Dönemin en önemli ilim merkezi olan Kurtuba Medresesine dünyanın hemen her yerinden ve her dinden insanlar öğrenim görmek için gelmişlerdir.
12. yüzyılda Müslümanların sahip olduğu bilimi öğrenmek amacıyla sadece Avrupa’dan değil; Asya’dan, Afrika’dan çok sayıda öğrenci gelmiştir. Yine Avrupa tıbbının temelinde Müslüman bilim adamlarının çalışmaları vardır. Bu çalışmalardan biri Zehrâvî’nin (ö.1013) “Kitâbü’t-tasrif” adını taşıyan ve otuz bölümden oluşan kitabıdır. Bu kitapta Avrupa’da bilinmeyen şekliyle cerrahi uygulamalar ve aletler detaylı bir şekilde açıklanmıştır. Böylece Avrupa’da cerrahinin temelleri atılmıştır.88 Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz ki Avrupa’nın ve genel olarak Batı’nın teknik ve gelişmişliğinin temelinde Doğu’nun ve İslam’ın bilimsel birikimi vardır.
55 İsmail Yakıt; Necdet Durak, İslam’da Bilim Tarihi, s. 181-189.
56 İbrahim Sarıçam; Seyfettin Erşahin, İslam Medeniyeti Tarihi, s. 240.
57 MEB Dinî Terimler Sözlüğü, s. 257, 356.
58 Abdülhamit Birışık, “Tefsir”, TDV İslam Ansiklopedisi, C 40, s. 29
60 Hacı Mahmut Hatun, Dünyaya Yön Veren Müslüman Bilim Adamları, s. 28-29.
61 İlhan Kutluer, “Belhî, Ebu Zeyd”, TDV İslam Ansiklopedisi, C 5, s. 413.
62 Mücteba İlgürel, “Evliya Çelebi”, TDV İslam Ansiklopedisi, C 11, s. 529-533.
63 A. Sait Aykut, “İbn Battûtâ”, TDV İslam Ansiklopedisi, C 19, s. 361.
64 Tevfik Rüştü Topuzoğlu, “Ebü’l-Esved ed-Düelî”, TDV İslam Ansiklopedisi, C 10, s. 311.
65 İbrahim Sarıçam; Seyfettin Erşahin, İslam Medeniyeti Tarihi, s. 155-158.
66 bk. Âl-i İmrân suresi, 137. ayet.
67 İbrahim Sarıçam; Seyfettin Erşahin, İslam Medeniyeti Tarihi, s. 150.
68 Mehmet Bayrakdar, İslam’da Bilim ve Teknoloji Tarihi, s. 89.
69 Hacı Mahmut Hatun, Dünyaya Yön Veren Müslüman Bilim Adamları, s. 153.
70 Seyyid Hüseyin Nasr, İslam’da Bilim ve Medeniyet, s. 169.
71 Mehmet Bayrakdar, İslam’da Bilim ve Teknoloji Tarihi, s.76.
72 Seyyid Hüseyin Nasr, İslam’da Bilim ve Medeni yet, s. 177.
73 Seyyid Hüseyin Nasr, İslam’da Bilim ve Medeniyet, s. 173.
74 Seyyid Hüseyin Nasr, İslam’da Bilim ve Medeniyet, s. 168.
75 Mehmet Bayrakdar, İslam’da Bilim ve Teknoloji Tarihi, s. 156.
76 Mahmut Kaya, “Râzi, Ebû Bekir”, TDV İslam Ansiklopedisi, C 34, s. 484-485.
77 Mehmet Bayrakdar, İslam’da Bilim ve Teknoloji Tarihi, s. 115.
78 Hüseyin Gazi Topdemir, “İbnü’l Heysem”, TDV İslam Ansiklopedisi, C 21, s. 84.
79 Sadettin Ökten, “Cezerî, İsmâil b. Rezzâz”, TDV İslam Ansiklopedisi, C 7, s. 505-506.
80 Mehmet Bayrakdar, İslam’da Bilim ve Teknoloji Tarihi, s. 79.
81 Mehmet Bayrakdar, İslam’da Bilim ve Teknoloji Tarihi, s. 82.
82 Seyyid Hüseyin Nasr, İslam’da Bilim ve Medeniyet, s. 148.
83 Yavuz Unat, “Ömer Hayyâm”, TDV İslam Ansiklopedisi, C 34, s. 66.
84 Seyyid Hüseyin Nasr, İslam’da Bilim ve Medeniyet, s. 171.
85 Mehmet Bayrakdar, İslam’da Bilim ve Teknoloji Tarihi, s. 281-299.
86 İsmail Yakıt; Necdet Durak, İslam’da Bilim Tarihi, s. 87.
87 Mehmet Bayrakdar, İslâm’da Bilim ve Teknoloji Tarihi, s. 226.
88 Muhammed Ali Budak, “Batı Kaynaklarına Göre Endülüs Medeniyetinin Eğitim ve Bazı Bilim Alanlarında Avrupa’ya Katkı
ları”, Süleyman Demirel Üniversitesi Sos. Bil. Dergisi, 2016/1, sy. 23, s. 169.