Yozlaşmak; iyi niteliklerini kaybetmek, değerini yitirmek, değişip bozulmak anlamlarına gelir. Dinde yozlaşma ise; çeşitli hurafe, batıl inanç ve anlayışların dine girmesi, böylece dinin öğretileri ile karışıp onu aslından uzaklaştırması olarak tanımlanmaktadır.
Atatürk, İslam dininden bahsederken; “Bizim dinimiz en makul ve en tabii dindir ve ancak bundan dolayıdır ki son din olmuştur.” (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, C II, s. 94.) diyerek İslam’ın insan tabiatına en uygun din olduğuna vurgu yapmıştır. Bu çerçevede o, dinin içindenmiş gibi görünen hurafe ve batıl inançların farkına varılmasını istemiştir. Atatürk; “Temeli çok sağlam bir dinimiz var. Malzemesi iyi; fakat bina yüzyıllardır ihmal edilmiş, harçlar döküldükçe yeni harç yapıp binayı takviye etmek lüzumu hissedilmemiş. Aksine olarak birçok yabancı unsur -yorumlar, boş inançlar- binayı daha fazla hırpalamış…” (Utkan Kocatürk, Atatürk’ün Fikir ve Düşünceleri, s. 206.) diyerek dinin yozlaştırılmasına karşı gerekli tedbirlerin alınmasını dile getirmiştir.
Atatürk’e göre Müslüman toplumlar doğru bir din anlayışına sahip olmalı ve İslamiyet’i aslına uygun yaşamalıdırlar. O, Müslümanların yaşadıkları sıkıntıların asıl nedeninin bozulmuş ve yozlaşmış din anlayışı olduğunu görmüş ve bu durumu şu şekilde dile getirmiştir: “Onlar geçmişlerinin yanlış veya batıl alışkanlık ve inançlarıyla İslamiyet’i karıştırdıkları ve bu suretle gerçek dinden uzaklaştıkları için kendilerini düşmanlarının esiri yaptılar.” (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, C II, s. 143.)
Atatürk yanlış tevekkül anlayışını eleştirerek dinin özünde, iyiyi ve güzeli gerçekleştirmek için çaba göstermenin gerekliliğini vurgular. Bu konuda; “Bizim dinimiz milletimize, miskin ve hor görülmeyi tavsiye etmez. Aksine Allah da peygamber de insanların ve milletlerin yücelik ve şereflerini muhafaza etmelerini emreder.”8 demiştir.
Atatürk’e göre doğru din anlayışı İslam’ın doğru öğretilmesi ile mümkündür. Dinin gerçek amacından uzaklaştırılması eğitimle engellenir. Atatürk; “Nasıl ki her hususta yüksek meslek ve ihtisas sahipleri yetiştirmek gerekli ise dinimizin gerçek felsefesini inceleyecek, araştıracak, bilimsel ve teknik olarak telkin kudretine sahip olacak, seçkin ve gerçek din ilim adamlarını da yetiştirecek yüksek öğrenim kurumlarına sahip olmalıyız.”9 ifadeleriyle, dini doğru bir şekilde öğretecek kurum ve görevlilere ihtiyaç olduğunu dile getirir. Mustafa Kemal’e göre din bir milletin en yüce değeridir. Bundan dolayı o, dinin doğru bir şekilde öğretilmesi gerektiğini vurgular.
Atatürk, dinin yozlaştırılmasına neden olan ruhbanlığa karşı çıkar. Bu anlamda Tanrı ile insan arasına özel kişilerin veya kurumların girmesinin, dinin temel ilkelerine aykırı olduğunu dile getirir. Bu görüşünü; “Her şeyden önce şunu en basit bir dinî gerçek olarak bilelim ki bizim dinimizde özel bir sınıf yoktur. Ruhbanlığı reddeden bu din, dinde tekelciliği kabul etmez…”10 diyerek belirtir.
Atatürk, dinin siyasete alet edilerek istismarının önüne geçilmesi gerektiğini savunur. Bu çerçevede Mustafa Kemal, din ile devlet işlerinin birbirinden ayrı yürütülmesi gerektiğini savunmuştur. Atatürk, “Din ve mezhep hiçbir zaman politika aleti olarak kullanılamaz.”11 diyerek dinin toplum içinde siyasi hedefler için kullanılmaması gerektiğini vurgulamıştır.
8 Ethem Ruhi Fığlalı, Atatürk ve Din, s.134-135.
9 Atatürkçülük, C III, s. 230.
10 Atatürkçülük, C I, s. 463.
11 Atatürkçülük, C I, s. 111.
Her insanın üzerinde düşünmesi gereken bir konudur.Çünkü dine sonradan ilave edilen hurafeler ve bidatlar dinin asıl güzelliğini bozmaktadır.