Yüce Allah (c.c.) insanlara sayısız nimetler vermiştir. Bu nimetlerin en önemlilerinden biri sağlıktır. Sağlık olmadan hiçbir nimet insana huzur ve saadet getirmez. Sağlık, insan hayatının vazgeçilmez unsurlarından biridir. Yaşamak, öğrenmek, çalışabilmek için sağlıklı olmak gerekir. Sağlığı yerinde olmayan kişi günlük hayatında birçok güçlükle karşılaşılır. Ailesi ve arkadaşlarıyla gerektiği şekilde ilgilenemez. Hastalanan bir insan çalışamayacağı için ailesinin rızkını temin etmekte de zorlanacaktır.
Sağlığı yerinde olmayan insanlar Allah’a (c.c.) karşı yapmakla yükümlü oldukları ibadetlerini de tam yerine getiremezler. Hasta olan kişiler oruç tutamaz, namazlarını gerektiği şekilde kılamaz, hac ibadetini yapamaz. Dolayısıyla insanın, kendisinden beklenen görevleri ve ibadetleri hakkıyla yapabilmesi için öncelikle sağlıklı olması gerekir.
İslami kaynaklarda sağlıkla ilgili konular genel olarak “Tıbb-ı Nebevî” başlığı altında işlenmektedir. Tıbb-ı Nebevî, tıp ile ilgili ayet ve hadislerin bütününü ifade etmek için kullanılan bir terimdir. Ahmet Ekşi, İslam Tıp Hukuku, s. 18.
Peygamberimiz (s.a.v.) “İki nimet vardır ki insanların çoğu bunların kıymetini bilmez. Bunlar sağlık ve boş vakittir.”(1) buyurarak sağlığın önemini vurgulamıştır. Sağlıklı olmanın değerini ve kıymetini anlatmak için ise şöyle buyurmuştur: “…Sağlıklı olmak bir dünya mala sahip olmaktan daha hayırlıdır…”( 2) Bu nedenle o “Hastalanmadan önce sağlığın, ölüm gelmeden önce de hayatın kıymetini bilin!”(3) buyurarak sağlıklı bir yaşam sürdürmenin önemine dikkat çekmiştir.
İnsan sağlığına gerekli önemi veren Peygamberimiz (s.a.v.), insanların tedavi olabilecekleri çeşitli mekânlar oluşturmuştur. Örneğin Hendek Savaşı sırasında yaralanan Sa’d bin Muaz’ın (r.a.) ve diğer yaralıların tedavisi için Rufeyde’nin çadırı seyyar hastane olarak kullanılmıştır. Hz. Peygamber (s.a.v.), Hendek Savaşı’nda Sa’d bin Muaz’a (r.a.) ok isabet ettiği zaman yanında bulunanlara “Sa‘d’ı, Rufeyde’nin çadırına kaldırın ki onu sık sık ziyaret edebileyim.”( 4) demiştir. Ayrıca Peygamberimizle (s.a.v.) birlikte savaşlara katılan Ümmü Atiyye de (r.a.) yaralıların tedavisiyle meşgul olur, yanında mutlaka bir ilk yardım için gerekli malzemeler bulundururdu.(5)
Canımız ve bedenimiz Allah’ın (c.c.) bize verdiği bir emanettir. Bu emaneti koruyabilmek için öncelikle beden ve ruh sağlığımıza dikkat etmeliyiz. Hasta olmamıza yol açacak her türlü zararlı ve kötü alışkanlıktan uzak durmalıyız. Sigara, alkol ve uyuşturucu gibi zararlı maddeleri kullanan insanlar önce beden sağlıklarını sonra da hayatlarını kaybeder. Kendilerine verilen “sağlık” gibi önemli bir emaneti korumadıkları için de Allah (c.c.) katında sorumlu olurlar. Bize sağlık gibi büyük bir nimet veren Rabb’imize dua ederek sağlığı koruma hususunda da O’ndan bize yardım etmesini dilemeliyiz. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) “İnsanın duaları içinde Allah’ın en sevdiği şey, sağlıklı olma isteğidir.”(6) buyurarak bizleri sağlığımızı korumak veya sağlığımıza kavuşmak için dua etmeye teşvik etmiştir.
Peygamberimiz (s.a.v.), “Hastanın yanına girince ona sağlık ve uzun ömür temennisinde bulunarak onu rahatlatın. Böyle yapmak onun gönlünü hoş eder.” buyurmuştur. Tirmizi, Tıb, 35.
İnsanlar, genellikle sağlığının değerini onu kaybettikten sonra anlar. Genellikle insanlar baş ağrısı çekmeden “Allah’ım sana şükürler olsun başım hiç ağrımıyor.” demez.
İnsan, hasta birini görmeden kendi sağlığının farkında olmaz. Bu nedenle sağlığın kıymetini anlayabilmek için zaman zaman hastaları ve hastaneleri ziyaret etmek gerekir. Ziyaret ettiğimiz hastanın sağlığına kavuşabilmesi için dua edip ona moral vermeliyiz. Sağlıklı olduğumuz için Allah’a şükretmeliyiz.
(1) Buhari, Rikak, 1.
(2) İbn Mace, Ticarat, 1.
(3) Buhari, Rikak, 3; Tirmizi, Zühd, 25.
(4) Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C 6, s. 163.
(5) Ahmet Ekşi, İslam Tıp Hukuku, s. 143.
(6) Tirmizi, Daavat, 85, 102; İbn Mace, Dua, 5.